Biz Bodrumlu sahil çocuklarının ilk deniz öğretisi balık tutmaktı. Daha yüzmeyi öğrenmeden balık tutmayı çoktan öğrenmiş olurduk. Denize doğru uzanan salaş tahta iskelelerin ucunda ya da iskeleye/kıyıya bağlanmış teknenin üstünden denize pür dikkat kesilmiş bir çocuğu balık çiptirirken görebilirdiniz.
ÇİPTİRMEK; tekli olta ile balık yakalarken balıklar bazen oltanın ucundaki yemi aşırırlar, olta boş kalır ancak olta etrafında balık kalabalığı varsa yaydan fırlamış ok misali misinayı çok hızlı çekerek çıplak oltanın herhangi bir balığın ya kuyruğuna ya da sırtına rastgele takılarak yakalanmasına ÇİPTİRMEK deriz.
Fotoğraf…..Ali ŞENGÜN arşivi
Nuri dedem, bakkal dükkanını devredip kendini emekli ettiğinde bir sandal edinip evin balık ihtiyacını karşılayacak balığı yakalıyordu. Kışın Lodos havalarında Kumbahçe’yi iri dalgalar dövdüğünden kıyıda demirlediği sandalın sahile bağlı ucunu serbest bırakırdı ki sandal parçalanmasın. Fırtına durduğunda da açıkta demirli gezinen sandalı yakalayabilmek için kurşunlu zokayı sandala doğru fırlatır sandalın herhangi bir yerine taktırıp çekerdi, denize girmeye üşenir sandalı çiptirirdi. Dedem kendi evinin ihtiyacı yanısıra bize de leğen dolusu balık getirirdi. El becerisi olan biriydi güzel resim yapar, mükemmel sırtı balığı yontar ve boyardı, balık tutmak için hazırladığı, olta takımlarını yani İstanbulluların parakete dediği GADİDİ’lerini gamlanmasın diye içeri kapının arkasına asardı. Ben bir keresinde kapıya elimi sürmüş oltaları parmaklarıma taktırmıştım. Serçe parmağıma takılanı bir türlü çıkartamadılar ve beni Doktora götürdüler. Parmağımı uyuşturup öyle çıkardılar oltayı.
Bodrum Kumbahçe Mahallesi, mubadelede boşaltılan Rum Mahallesi. Ve gelen Girit göçmenlerinin yerleştirildiği ve adına gayrı resmi olarak Giritli Mahallesi denirdi. Aslında çoğu İstanköy doğumluydu, Girit’te doğanları azınlıktaydı. Giritli olanlar büyükanne ya da büyükbabalardı. Çünkü Girit’ten kaçmaya başladıklarında ilk yerleştikleri yerler yine adalardı. Türkiye’ye de gelen olmuştu ancak asıl akın İkinci Dünya Savaşı’nın adalarda oluşturduğu kaos nedeniyle olmuştu.
Türkiye yeni kurulmuş küllerinden doğmaya çalışan bir ülke, istihdam açısından zaten yetersizdi. Bodrum’da Kumbahçe (Giritli) Mahallesi’ne yerleştirilenlere iyi kötü birer ev vermişlerdi ancak varlıkları olmayan insanlardı. Canlarını kurtarıp gelmişlerdi bir ticarethane açacak paraları olmadığı gibi ortamda işçilik yapacağı iş kolu da yoktu. Elbette istisna olanlar da vardı ancak azınlıkta idiler. Piyasada çalışacak iş bulamayınca başta hamallık olmak üzere aklınıza gelebilecek tüm mahalli işleri yapıyorlardı ancak bu parekende işler zaman zaman karın doyurmaya bile yetmiyordu. Tek çare genlerindeki denizci öğretisinin gösterdiği yol nedeniyle balıkçılık, süngercilik ve dalgıçlık idi. Ya dalgıçlığa soyundular ya da balıkçılığa. Kimi süngerci teknelerinde dalgıç, kimi KANGAVA* teknelerinde gemici, kimi de harç borç bir tekne yaptırıp ya da satın alıp balıkçılığa başladılar.
KANGAVA*….. Dalgıç daldırmadan yapılan sünger toplama usulü….Teknenin boyu nispetinde altı ile on metre uzunluğunda, demir bir borunun her iki ucuna döner birer demir tekerlek takılır. Tekerlekli aparata uzunluğu ölçüsünde ağzı olan bir ağ torba bağlanır. Bu tekerlekli aparat teknenin arkasında deniz dibinde çekilerek gelir. Ağ torbanın alt ucunda yerde sürünerek gelen zincir yaka, üst ucunda da yüzen mantar yaka olur ki torbanın ağzı açık kalsın. Deniz dibinde aparat boyutundaki sürtünerek gelen zincir, süngerleri yerden kopararak torbaya aktarır. Ağırlaşan torba tekerlekle birlikte tekneye alınarak süngerler toplanır. Bu avlanma şekline “KANGAVA AVCILIĞI”bu işi yapan teknelere de “KANGAVA TEKNESİ” denirdi. Günümüzde artık kalmadı. Onları sadece resimlerde görebiliyoruz
KANGAVA teknesi fotoğraf….. Ali ŞENGÜN arşivi
Denizde balık boldu, balıkçılığı meslek edinenler için balığı hele de büyük balığı satacak kişi bulmakta zorlanıyor olsalar da evin et ihtiyacını kesintisiz sağlamak garantiydi üstelik balık kaliteli bir besin, ücretsiz ulaşmak avantajdı. Üstelik balıkçı olmayan koşusunun da balık ihtiyacını karşılayabiliyordu.
Ahtapotçu Eşref… fotoğraf….. Ali ŞENGÜN arşivi
Balıkçılık ne güldürüyor ne de süründürüyordu. Biraz maddi imkan sağlamak istediklerinde neredeyse hepsi sakatlanmayı ve ölümü göze alıp mecburen dalgıç oldular, süngere daldılar. Ancak bu bir dönem yapılabildi, süngere hastalık geldi, tükendi, yapay sünger çıkınca piyasa ucuzladı gerçek süngere pahalılığı nedeniyle talep azaldı derken toplanması yasaklandı ve süngercilik istihdam yaratmaktan uzaklaşınca mecburen herkes tekrar balıkçılığa geri döndü. Kimi küçük bir tekne edinip kıyı balıkçılığı, kimi TROL ya da TRATA gibi büyük balıkçı tekneleri yaptırıp açık deniz balıkçılığına girişiti ya da bu teknelerde çalışmaya başladı.
Balıkçı kayıkları Fotoğraf….. Ali ŞENGÜN arşivi
Balıkçı… TRATA Fotoğraf….. Ali ŞENGÜN arşivi
Balıkçı…TROL Fotoğraf….. Ali DİZDAR
Çok kısa bir süre sonra da turizm parladı ve Bodrum turizminin ilk ve en çok sevilen destinasyonu mavi yolculuğun acil ihtiyaç duyduğu personeli oldular. Çok iyi dalgıç idiler müşterilerine bol bol balık tutup yedirdiler, çok iyi kaptan, çok iyi aşçı ve çok iyi gemici oldular. Onlar balıkçılık ve süngercilik yaparken öğrendikleriyle ve edindikleri tecrübeleriyle
çok övünülecek bir hizmetle Bodrum’a müşteri çektiler. Onlar bizim ünlülerimiz, lakaplarıydı ünlüydüler isimlerini zor bela hatırlarız. Mükemmel denizcilerdi. Etrafımız onlarla çevrelendiği için de çok iyi tanıyoruz. Manzaramız onlardan oluşuyor.
Fotoğraflar….. Ali Şengün arşivi
Balıkçılığı hiçbir zaman bırakmadık. Teknelerle tura giderken sırtı çektik, molalarda oltayla balık avladık, fırsat buldukça maske palet dalıp zıpkınla balık vurduk. Yemesini çok sevdiğimizden tutmak şart oldu. Yakalayanlar ve satanlar birbirine bağlı benzeşmeyen meslekler. Ancak hem komşu hem aynı mahalleden ya akraba ya da arkadaş idiler. Akşam oldu mu? rakı dürtükler Tophane dedikleri balıkçı dükkanlarının yan tarafında buluşulur komşu bakkaldan açılmış peynir tenekesinin üst kapağı edinilip küçük tüp üstünde boklu kebap, ızgara balık ya da tavada balık yapılır, küçük bir masa etrafında toplaşılıp muhabbet sohbet, gırgır şamata, gırla giderdi. Bu günkü balıkçılar sokağının meyhanelerle dolup meşhur olması TOPHANE’ye olan özlemin bir yansımasıdır.
TOPHANE’de balık sefası fotoğraf….. Ali ŞENGÜN arşivi
“TOPHANE” niye öyle isim taktılar bilemem, salaş düzenin doruk noktası olduğundan da bir benzetme olabilir. Normalde balıkhane olarak anılırdı ancak içki sofrası muhabbeti buluşması söz konusu olduğunda isim Tophane ye dönüşürdü. O zamanlar balıkçı dükkanları kasaplarla birlikte çarşının tam ortasında idi. Kiralar fırlayınca mecbur taşındılar. Şimdi oralarda derici, çantacı, ayakkabıcı dükkanları var.
Balıkçılarımız müşteri ayağına gelsin diye beklemez sık sık balıklarını palmiye ağacının uzun yeşil yapraklarından sıyırdıkları şeritlere dizerek mahalle mahalle dolaşıp satarlardı. İpi tercih etmezler Palmiye yaprağından elde edilen şeritlere balık dizmek daha kolaydı. Sert olması nedeniyle çuvaldız gerektirmezdi. Hem de bedava idi. Dizi dizi balıklar genellikle KUPPEZ, HENNOZ, KOLYOZ, İSKORPİT, KARAGÖZ ve LİDAKİ olurdu ve ucuz olması gerekir ki mahalleli alabilsin.
Dizi balık satan balıkçılar Fotoğraf…..Ali ŞENGÜN arşivi
Bu mahalle aralarında gezip dizi dizi balık satanlardan bunu kendine meslek edinenler de vardı, günümüzde BALIKÇI FEVZİ (Fevzi Şevkın) var babası da aynı işi yapardı. Fevzi aynı zamanda Bodrumspor’un fanatik taraftarı ve amigosudur. Fevzi’de artık dizi dizi balıklar görmüyoruz, temizlediği küçük balıkları, bunlar genellikle İZMARİT, İSTAVRİT ve küçük boy GUPPEZ olur, poşet torba içinde gezdirerek satar. Fevzi’nin balık satarken bağırarak söylediği balık için uyaklı söylemleri vardır. Fevzi’nin pazarlama tekniği ve taktiği.
“Daha benim gibi bi balıkçı gelmedi Bodruma,
Gelirse adımı değiştircem damadın ismini goycem,
Bu balık başka balık, ızgaralık tavalık, başında kalabalık,
Balıklar hem canlı hem heycanlı, denizden tavaya, tavadan mideye,
Hem analık yesin hem babalık, kuyruğu yanık balık, babalık yemezse dul kalır analık.”
Bazen balıkhaneye gelen büyük bir balık, SİNARİT, TRANÇA ya da büyük bir ORFOZ müşteri bulma ihtimali düşük olduğundan PİYANGO usulü çekilişle pazarlanırdı. Bir sepet içinde gezdirilerek çarşi esnafına tanıtılırdı. Bilet fiyatları o günün koşullarında cebe dokunmayacak bir bedel olurdu. Bilet olarak numaralandırılmış makbuz satılır, gerekli para toplandıktan sonra çekilişi yapılarak kazanana verilirdi. Kazanamayanlar pek umursamaz kazanan epeyce sevinir ziyafet çekerdi.
Eskiden balıkçılık yapmak için çok kullanışlı PİYADE teknelerimiz vardı, hala varlar ancak zamanla diğer tip teknelerin çoğalmasıyla azınlıkta kaldılar. Ege’nin vazgeçilmez balıkçı teknesi TİRHANDİL’ler bizim kıyılarımızda artık balıkçı teknesi olarak kullanılmıyor. Biz TİRHANDİL’e turistik ve yarışçı kisvesi verip terfi ettirdik bizde artık lüks oldu. Ancak komşumuz Yunan adalarındaki küçük balıkçıların hala vazgeçilmezi. İrili ufaklı çokça çeşidi var.
Şehirlere olan ulaşım kolayladıkça balık ihraç edilir oldu ve getirisi tatminkar olmaya başladı, balıkçının cebi para görmeye başladı, turizmin başlaması ile de daha da kazanç getirir oldu.
Teknoloji geliştikçe ve turizmin getirdiği göç nedeniyle piyasa yabancılara ve sermayeye teslim edildikçe Bodrumlunun eskiden yaptığı diğer tüm işleri ya elinden aldılar ya da zamanla yok oldu ancak küçük balıkçılık sürüyor çünkü o çok uğraş ve sabır isteyen bir meslek ve yöreyi de denizini de iyi bilip tanımak gerektirdiğinden onu elimizden alamadılar. Ya da atalarımızın söylediği balık bedduasını duymuş olabilirler. Balığa çok eziyet ettiğimizden balık da beddua etmiş “Beni tutan zengin olamasın, beni yiyen doyamasın” demiş.
Bizim balıkçının hayatı ÇİPTİRMEK gibidir. Balıkçı balıkçıya, balık avladığını gördüğümüze ya da balıkçıyı işe uğurlarken RAST GELE diye temennide bulunuruz. Çiptirebilirse ne ala.
Kıyı denizlerinde ağ ve oltalarla küçük boy teknelerle yapılan ticari avcılığa küçük balıkçı dedik. Çevirme ve sürütme ağlarıyla kıyıda ve açık denizde yapılan ticari balık avcılığına da büyük balıkçı diyoruz. Bir de havuzlarda yetiştirme yöntemiyle yapılan çiftlik balıkçılığı var ki bu biraz fabrikasyon balıkçılığı oluyor.
Teknolojik avlanma teknikleri kullanan büyük balıkçı katliamlara varan miktarlarda avlanınca denizlerimizdeki balık miktarını da neslini de tüketmeye başladık. Büyük balıkçıyı dizginleyip günden güne azalan küçük balıkçıyı desteklememiz gerekirken balıkçı barınaklarını yatlara tahsis edip ellerinden almaya çalışıyoruz. Bu gidişle çiftlik balıklarına mecbur kalacağız, gezen tavuk gibi gezen balık da sükse yapacak.
Asıl tehlike denizleri son sürat kirleten artan insan nüfusu. Çekirge sürülerine rakip olduk.
Saygılarımla. Ali Dizdar