Hepimiz taraftarız!
Mücadelenin asli unsuru da olsak, seyircisi de olsak taraftarca davranıyoruz.
Aileden ve sosyal çevremizden edindiğimiz değerlerimize, kişisel beklentilerimize, kısa ve orta vadeli hedeflerimize uygun bir oluşum bulup onun taraftarı oluyoruz.
Uyuşmazlığın, karşıtlığın olduğu her yerde; haklılığa değil sadece kazanmaya odaklanıyoruz. Çünkü haklı olunmaz, güçlü olunur; güçlü olan kazanır; kazanan haklılığını dayatır.
Bu galibiyetin ve dayatılan haklılığın gerçeklikle ve karşılıklı yararla ilgili olup olmadığı gündeme hiç girmemiş, girmişse de gündemden hemen düşmüş ve kavganın ilgilileri, ortaya çıkan sonuç her ne ise, kişisel faydalarını önde tutarak o duruma adapte olmuştur. Yaşam devam ediyordur.
İlişkilerimizi tamamiyle ikna etmek üzerine inşa ediyoruz. Herhangi bir tartışmaya maruz kaldığımızda (!) haklı çıkmamızı gerektirecek neyimiz varsa boca ediyoruz. Gene de tıkanıp ikna edememişsek, karşı tarafın argümanını sorgulamak ve belki de karşıt görüşü takdir edip, haklı olabileceğine ikna olmak yerine, -en ılımlı denebilecek şekliyle- ses çıkarmayıp, bir gün yeniden hesaplaşmak beklentisiyle tartışmayı sonlandırıyoruz.
(Maruz kalmak deyimini özellikle kullanıyorum, esas isteğimiz, görüşlerimizin ve beklentilerimizin dirençle karşılaşmadan kabul edilmesi ve borumuzun ötmesi.)
Üstümüzden geçen son seçimlere biz seçmenler penceresinden bakmaya çalışalım. Altılı masa, ikili/dörtlü masa, Emek ve Demokrasi İttifakı v.b. sonrası, adaylıklar Kemal Kılıçdaroğlu, Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu… Özellikle de televizyondan konuşma mütehassıslarından duymaktan bıktığımız şeyleri bir de ben sayıp dökmeyeyim.
Oylama anına gelene dek, olan biten her şeyi televizyonlardan ve şoşıl midyadan takip ettik. Bilgilenmemizin neredeyse tamamını, kerameti kendinden menkul televizyondan konuşma mütehassıslarının söylediklerinden ve şoşıl midyada yazma becerisi olan çeşitli alfabe muhteviyatı kuşaklardan (ŞMYBOAMkuşaklar) edindik. Öfkelendik, sevindik, kuşku duyduk, inandık ve sonunda kime, ne diye oy vereceğimize karar verdik.
Bir sürü ağzı bozuk, omurgasız da taklacıl, takım elbiseli ve döpiyesli şeylerden (TEDşeyler); sokakta yürüsek, her taraftan kulağımıza çalınacak sözleri, bir de onların ağız köpüklerine bulaşmış halde dinleyerek kanaatler oluşturduk.
Ülke gerçeklerini, sorgulayarak, araştırarak, okuyarak iyi kötü kavramak yerine; seçim aritmetiklerini, geçmiş seçimlerin sonuçlarını hiç olmazsa google vasıtasıyla öğrenip, o bilgileri dört işleme uğratarak öğrenmek yerine, o TEDşeylerin ve ŞMYBOAMkuşakların tumturaklı, galiz, amir ifadeleriyle kavradık, öğrendik.
Nihayetinde,
Kazanmak için oy vermekten başka hiçbir şey yapmadığımız seçimi kaybettik.
Seçimi kaybettiğimizi anlar anlamaz, o TEDşeylerin ve ŞMYBOAMkuşakların tespitleriyle, seçimi kaybetme nedenimizi de hemen bulduk.
Kemal Kılıçdaroğlu!
O TEDşeylerin ve ŞMYBOAMkuşakların tumturaklı, galiz, amir ve köpüklü/salyalı çemkirmelerinin ve küfürlerinin hepsini hak ediyordu.
Nasıl bizi AKP’den ve RTE’den kurtarmazdı!
Şu dâr-ı dünyada bir gün yüzü bile görmemizi nasıl sağlamazdı!
“En büyük taraftar! Yönetici sahtekar! Futbolcular sahtekar!”
“Formanın hakkını veremeyen bu futbolcular, basiretsiz yöneticiler gitmeli!
“EKREM ya da MANSUR BAŞKAN! CHP ŞAMPİYON!”
CHP içinde yer alan herkes bilir ki, CHP’cilere göre, CHP’de iktidar olmak Türkiye’de iktidar olmakla eşdeğerdir.
Bu yüzden sadece üyeden genel başkana herkes, politik ömrünü bir gün CHP’de iktidar olmaya adamıştır.
En iyi CHP’ci, CHP’de iktidar olmaya çalışan CHP’cidir.
Bir gün:
İktidarların varlık nedeni olan seçmen yani halk,
iktidar sahiplerine eklenmiş olan oTEDşeyleri ve ŞMYBOAMkuşakların belirlediği gündemlerin dışına çıkmak gerektiğini fark edecek olursa;
Nasıl bir ülkede yaşamak istediğine karar verirse bir gün;
Yaşamak istediği ülkenin nasıl bir üyesi olması gerektiğini belirlerse bir gün;
Kendi çekirdek ilişkilerinden başlayarak hayal ettiği insanın edimlerini ortaya koyarsa;
Uğruna mücadele edebileceği, toplumsal faydayı ve dolayısıyla kendini de önceleyen asgari müşterekler oluşturursa;
Benzeşleriyle ortaklaşıp, asgari müştereklerini hayata geçirmenin uğraşısına samimiyetle girişirse…
“Bir avuç ütopyacı”yı yeterince çoğaltırsa,
Ütopyalar gerçeğe dönüşebilir.
Not: Tanıtım vitrinindeki çalar saat merak edilmiş; sünnetçinin vitrinindeki çalar saat o…