Bir kısmı Seferihisar, bir kısmı da Cumaovası sınırlarında kalan cennet bir doğamız var henüz kaybolmamış, can çekişen, teslim olmamaya, kaybolmamaya direnen ama yabancı şirketlerin vahşi kar hırsı ile yağmaladıkları bir bölgede kalan; Efemçukuru, Kavacık, Gölcük, Gödence, gibi köyleri içine alıyor. Altın madeni işletiliyor. 1 gr altın çıkarmak için 1 ton toprak kazılıyor, eleniyor, işlemden geçiriliyor, bunca iş sırasında doğa talan ediliyor. Milyonlarca yıldan beri gelen insanlık mirası bitkiler, binlerce yıllık gelenek yağmalanıyor. Öte yandan bölgede yaşayanlar seslerini yükseltmiyor tüm bu olan bitene. Herkesin ya kendisi yada ailelerinden birileri madende çalışıyor. Geçim kaynağı maden olmuş artık. Oysa yüzyıllık zeytin ağaçlarının zeytinlerinden süzülen altın rengi yağ yıllarca üreticisine kazandırmayı sürdürecekken neden böylesine doğa katliamına ortak olmak ?
O bölgeye has iriliği, rengi, kokusu ve eşsiz tadıyla “Kavacık Üzümü” adıyla bilinen bugünlerde tezgahları süsleyen üzümden neden vazgeçti üretenler?. Bu çeşitte kaybolmak üzere, asırlardır simge olmuş asmalar şimdi birer birer ya sökülüyor, ya kuruyor, yada bakımsız, verimsiz .
Böylesine nasıl kör olduk? Nasıl bu kadar sağır olduk? Şili, Arjantin, ABD ( Kaliforniya) İspanya, Portekiz, Fransa, İtalya, Almanya, Bulgaristan, Romanya, Gürcistan, Güney Afrika, Avustralya gibi ülkeler dünya üzerinde üzüm çeşitleri ve üretimleriyle söz sahibiyken, biz verimli topraklarımızı, ekolojik dengemizi, coğrafi işaretlerimizi yok etmekle meşgulüz.
Daha bugün bir manavın önünden geçerken, fiyat etiketini aradı gözlerim, fiyatı yoktu üzerinde. Manav “az geliyor artık, 90 tl fiyatı” dedi. Kaç kişi alır, ne kadar alabilir? Yakında hiç göremeyebiliriz. Dağ çilekleri, böğürtlenler, hurma zeytinler, Bornova Misket üzümleri gibi Kavacık Üzümü de yok olmak üzere.
Sonuç; Doğa asla yenilmez, sonunda muhakkak kazanır. Kazanırken o ,biz kaybederiz. “Kara altın” ı da feda ettik “sarı altın”a. Değdi mi?