Vatanın gurbet, gurbetin “vatan” olduğu dönemlerden damıtılıp gelen öykülerin topladığı kitabın, hem de kitaptaki bir öykünün adıdır Malamat Parkı.
Anadolu’da çok kullanılan bir sıfattır ‘malamat’. Olumsuzluk içerir ama aynı zaman insanı güldürür. Çünkü anlatılmak istenen kanımca aykırılıktır, gülünçlüktür, toplumsal değerlerle uyuşmama halidir. Bir kişiyi tanımlarken de bir yeri betimlerken de kullanılır; “malamat adam”, “malamat yer” gibi. Şimdi Google amcaya sordum şöyle tanımlamış ‘malamat’lığı; “Kınanacak, utanacak durumda olmak. Rezil olmak, dile düşmek,…” Demek ki farklı farklı anlamlar taşıyor ve her yöreye göre de değişiyormuş.
Neyse biz konumuza gelelim. Anılar , öyküler beni çok etkiler. Çünkü bir kişinin ruh halini, toplumsal duruşunu, kişilik yapısını, geçmişini anlamanın yolunu açar bize anılar, öyküler , romanlar. Hangi edebi tür olursa olsun yazılanda yazarı görürsünüz. Turan Akpınar bir biçimde akrabam da olur ama ben onun yazdığı öykülerle tanıdım ve sevdim. Yan yana gelişimiz , muhabbetimiz , sohbetimiz yok denecek kadar azdır, ama üç kitabını okuyunca sanki onunla yıllarca bir arada yaşamışız gibi algılıyor ve kendimi ona yakın buluyorum.
Şimdi şu ‘Malamat Parkı’ öyküsüne gelelim: 17 öyküden oluşan kitabın en fazla aklımda kalan ve beni en çok gülümseten öyküsü oldu.
İrfan, ülkesinden göç edip Almanya’ya gider. Kezban onun emektar yol ve hayat arkadaşıdır. Uzun bir mücadelenin sonunda Almanya’da tutunmayı başarır ve sonunda anne ve babasını da yanlarına getirirler. Bir hafta sonu dostlarıyla birlikte Frankfurt’ta birçok milletten insanın gidip piknik yaptığı ADAC PARKI’na giderler. İrfanın babası Emin, anası ise Fadime. Onların memleketinde Fadime’ye Fadik derlermiş. Neyse, o gün çok güzel bir gündür. Yerler içerler, eğlenirler, şakalaşırlar; derken yanlarına iki erkek, üç kadından oluşan bir Alman grup gelir ve Fadik analara yakın bir yerde piknik alanı seçerler. Dedim ya, güneşli güzel bir gündür. Almanlar kaçırır mı güneşli bir günü. Üç kadın hemen elbiselerini çıkarıp bikinileriyle güneşlenmek için sere-serpe uzanırlar. Bu durumu yakından , şaşkın bir biçimde izleyen Fadik ana “Tövbe! Tövbe!” eliğinde Kezban ve Nejla hanıma bakarak “Gız anam ne görüyorum? Siz kocalarınızı bu malamat yere nasıl getiriyorsunuz?” deyiverir. Bunun üzere Emin baba eşine dönüp;” Hay ağzına sağlık Fadik, tam yerinde söyledin. Burası Malamat Parkı’ymış meğer.” Bunun üzerine herkesi bir gülme tutar ve bu söz zamanla yaygınlaşır, Almanların ADAC Parkı, bir anda Malamat Parkı oluverir Türkiyeli vatandaşlar açısından. O günden sonra “Haydi Malamat Parkı’na gidelim deyince , o parkın ADAC Parkı olduğunu herkes anlarmış.
İşte böyle güzel dostlar, Turan Kardeşimin öyküler kitabını bir solukta okudum ve çok mutlu oldum. Her öykü bir başka etkiliyor okuyanı ve her öykü, içinde yaşanılan toplumsal, siyasal, kültürel gerçeklerin ışığında çıkıyor okurun karşısına; güzel bir dil ve etkin bir anlatı eşliğinde.
Kendisini yürekten kutluyor ve devamını beklediğimi belirtmek istiyorum. Emeğine, yüreğine sağlık Turan kardeşim. İçimizden birilerinin ‘malamat’ olmadığı günlerde ve yeni öykülerle buluşmak umuduyla sevgiyle kalın canım dostlarım… İyi okumalar diliyorum ve hepinizin gözlerinden öpüyorum.