Ne çok keşkelerim oldu. Neticesi ne çok ahlar, vahlar pişmanlıklar. Yarım asrı deviren koca bir ömür var geride. Baksan çıkarsan toplasan bir cebine sığar. Sanki uzun bir yatışın ardından aklında kalan bölük pörçük bir rüya gibi. Anlatsan iki kelimeyi geçmez.
Oysa ne çok düşmelerim olmuştur, ne çok kalkmalarım. Ne çok sevmişliklerim de olmuştur. Üç beş sevilmişliğim de. Ne çok hayal kırıklıklarım olmuştur, bazı bazı sevinçlerim de belki.
Siyah beyaz bir çocukluktan gelip uzay çağında kaybolmak da bana nasip. Haftalarca yar mektubu beklediğin yardan şimdilerde iki tuşa basılmış dijital mesajlar almak garip bile sayılmıyor. Zaman Rüzgarın ıslığın dan bile hızlı ilerliyor.
Geride ne bir vefa ne bir dostluk bırakarak üstelik.
Son sürat ilişkiler yumağı bir hayat şimdiki yaşadığımız. Ayak uyduramayan çabuk düşüyor. Ve düşenin dostu eskiden de olduğu gibi hiç olmuyor. Dünya dijital bir yalnızlık çölü. Ve ben bu çölde kabilesizim. Milyonlarca kum tanesi içinde tek başımayım. Kim bilir hangi kayanın tozuyum ben?
Koşar adım değişen mevsimlerin yalancı bir şahidiyim. Kanıt gösterecek bir zaman yok hızla kayıyor ellerimden zaman . Oysa bizim çelik çomak zamanlarımız vardı. Saklambaç oynadığımız sokaklar tanıktı yaşama çığlıklarımıza. Sahi beni böyle hızla büyüten acılarım mıydı yoksa. Öyle ise çok yaşlı sayılırım ben. Heybeden taşan o kadar çok acım var ki benim. Hepsi birer yaşanmışlık çizgisi gibi alnımda şimdi. Aynada baktıkça bana gülümsüyorlar.
Yürüdüğüm uzun yolların, dik yokuşların ağrısı hala dizlerimde. Ne çok yürümüşüm geriye baktığımda bir arpa boyu yol almamışım. Boşa koştuğum bir hayat. Oysa polis sirenlerinden kaçarken bu kadar anlamsız gelmiyordu hayat. Her nefes alışım başka bir yaşama sevinciydi.
Ya barikatların arkasında ne gür bağırmalarım vardı öyle. Falakada yırtılan ayak tabanlarımdan çıkan çığlıklarım hele Nezarethaneler inlerdi adeta.
Anne eli gezinmeyeli ne çok oldu başımda. Yar nefesine nefesim karışmayalı nefesim, sanki hiç yaşamamışım gibi. İlk öpüşmelerim geliyor aklıma ne çok utangaç ne çok acemi öpüşlerdi onlar. Yar teninde gezinmelerim ne çabuk parlayan kıvılcımlardı. Yanmaya doyamazdım. Ah kanattığım dizlerim anne eli değmeden hiç iyileşmezdiniz. Ah hayatımın içinden film şeridi gibi geçen kadınlar. Ah hayatımın ince fikri eli hünerli annem. Tülbendinin ince oyasından gözlerinin arkamdan hiç dinmeyen gözyaşlarından öperim senin.
Zamanın değirmeninde erimeyen bi şey yok en büyük örneği beyhude geçen ömrüm. Bozuk para misali harcandı gitti. Ah o bozukluklar ne çok kıymetliydiniz zamanında. Babamın ellerinin sıcaklığını taşırdınız cebimde. Sahi benim bu dünyaya gelmeme Sebep babam vardı dimi. Sevsem mi? Sövsem mi? Bilemediğim öyle az yer tutuyor ki hatıralarım da. Az biraz yol, az biraz demir parmaklıklar, çokça özlem.
Neyse erken gidenin arkasından kötü söz söylenmez.
Ah be koca ömür pazara çıkarsam seni kimse metelik vermez. Oysa delikanlı çağlarım da dünyanın merkezinde ben vardım. Sanki küçük dağları ben yaratmış, büyük dağlar benden sorulur gibi. Meğer ne çok aldanmışım. Ozanın dediği gibi dünyanın rengine kanmışım.
Ne var şimdi Ellerimde. Karnımı doyurmak için nasırlardan başka.
Ne zaman muhasebe yapsam hayat hiç bir şey vermeden ama yine hep alacaklı çıkıyor. Ben hayat ben alacaklıyım senden üstü kalsın diyemiyorum.
Neyse çabalamaya borç ödemeye devam……
İ. Akan