Amir R. emniyet binasının bahçesindeki merdivenleri koşarcasına çıktı. Bina kapısından girip asansörlerin yanına vardığında başka bir şubeden tanıdığı C. ile göz göze geldi.
─ Günaydın R amirim, dedi C. Nasıl gidiyor işler? Bu ara pek hareketli sizin şube.
─ Günaydın C. Nasıl olsun birader? Bir iki operasyon yaptık bu ara. Eldeki kuzucuklarla meşgulüz.
─ Valla baya meşgulsünüz, belli. Sizin kuzucukların bağrışmaları bizim şubeye kadar geliyor.
─ Yapma yahu!.. Daha geçenlerde usta getirttik, duvarları izolasyon maddeleri ile kaplattık. Çakma malzeme mi kullanmış bu usta?
─ Emniyete bunu yapan vatandaşa ne yapmaz Amirim? Siz uygun bir zamanda şu ustayı da biraz misafir ediverin. Fena olmaz değil mi?
─ Olmasına olur da, hatta süper olur da adamın parti kartı var. Başımıza iş almayalım şimdi. Neyse, asansör de geldi, ben biraz kurbanlık kuzucuklarımı ziyaret edeyim de keyfim yerine gelsin.
Az sonra Amir R. makam odasına girip ceketini, yeleğini çıkarıp astıktan sonra masadaki telefonu eline alıp iç hattan 5 numaralı tuşa bastı. Telefonu açan kişi, Amir R.nin onu makamına çağırdığını duyunca “Hemen geliyorum Amirim!” diyerek telefonu kapattı ve bir dakika kadar sonra Amir R’nin kapısını tıklatarak içeri girdi.
─ Gel bakalım S. Nasıl gidiyor ifadeler? Öttü mü hepsi?
─ Biri dışında diğerleri tamam Amirim. Fazla üzmediler bizi. Kaba dayak yetti. Kimi daha sopanın ucunu görür görmez ötmeye başladı. Kimini biraz okşamamız gerekti dili çözülene kadar. Ama o biri, o vatan haini…
─ Hâlâ mı ötmedi o herif? Konuşmuyor ne demek? İkramları çeşitlendirin. Onun da anlayacağı bir dil vardır…
─ Yok Amirim, ne yapsak olmadı. Posası çıkmış durumda zaten. Dün baktık elimizde kalacak, bir süre dinlensin diye tek kişilik makam odasına attık. Ben böylesini az gördüm Amirim. Adam ölecek, gık demiyor.
─ Yürü bakalım, biraz da ben ilgileneyim bu kahramanla. Belki benim dilimden anlar.
Az sonra tek kişilik hücresinden alınıp “Özel Muamele Odası”na getirilen K., Amir R. ile bu odada baş başa kalmıştı.
─ Bizim şube seni pek övdü K. Efendi!.. Dilini yutmuşsun, öyle diyorlar. Belki ben biraz yardım edersem dilini yuttuğun yerden geri getirir, yerine takarız. Ne dersin? Ya da hiç bunlara gerek kalmadan gel tatlı tatlı konuşalım. Sen bizim sorduklarıma uslu çocuk olup cevap ver, biz de sana her türlü kolaylığı yapalım, seni buradan salıp gönderiverelim. Dışarıda da koruyup gözetelim. Ne dersin? Adama babası yapmaz bu kıyağı. Hele de senin gibi bu kadar vatan haini iş yaptıktan sonra. Ama olan olmuş, biten bitmiş, geride bırakalım her şeyi. Temiz bir gelecek kuralım sana birlikte. Tamam mıyız? Ne diyorsun? …………. Hiçbir şey demeyecek misin? Ben kahramanım diyorsun ha? Konuşmam, konuşturamazsınız diyorsun. Peki görelim bakalım el mi yaman bey mi yaman?
Uzun bir süre geçti aradan. İçeriden gelen haykırışlar, küfürler, inlemeler, gürültüler sonunda durdu, sadece hızlı hızlı soluk alıp vermeler duyulur oldu. Amir R. kıpkırmızı bir suratla, odadan çıktı. Kapının önünde bekleyen S.ye “Atın bu herifi tekrar hücresine!” diye homurdandı. “Elimde kalacak şerefsiz vatan haini! Ama ben onu konuşturmayı bilirim. Ulan yetki verecekler dilim dilim doğrayacaksın bunları!.. Her gün birer parça koparacaksın kör bıçakla etlerinden!.. Vatanı kurtaracak aklınca bu zibidi! Ulan sana mı kaldı vatan kurtarmak! Geberip gideceksin elimde, ona yanmam da kahraman olursun sayemde, ona yanarım!.. Ama ben seni konuşturmayı bilirim. Bilirim ben seni konuşturmayı!..
─ Amirim, telefonunuz çalıyor.
─ Ha! Benim telefon mu o çalan? Ulan zaten burnumdan soluyorum, kim ki bu vakitsiz zamanda arayan?
Amir R. Cebinden telefonunu çıkarıp baktı. Arayan eşiydi. Onun aradığını görünce içinden “Hayırdır inşallah! Sakın… Tanrım, sakın korktuğum şey olmasın!..” diye geçirdi. Rengi sarardı. Eli titreyerek açtı telefonu.
Karısı telefonun öte yanında hüngür hüngür ağlamaktaydı.
─ Hanım, sakın onu kaybettik, deme! N’olur deme! Dayanamam buna!.. diye titrek ve ağlamaklı ses tonuyla seslendi karısına.
Kadın, hıçkıra hıçkıra ağlıyor, ne dediği tam da anlaşılmaz biçimde “Biraz önce… biraz önce…” diyordu.
─ Biraz önce mama kabına o dışarıdan getirttiğimiz özel mamadan koydum. Kafasını kaldırıp… kafasını kaldırıp da… koklamadı bile. Sonra… baktım…. hiç hareket yok…. Elimde yokladım… hareket yok… Gözlerini gördüm… öylece boşluğa çakılıp kalmıştı sanki…. Aman Tanrım… Aman Tanrım!..
Telefon elinden düştü, plastik korumasının köşesi yere geldiğinden ufak bir sıçramayla az ötede sırt üstü yere kapaklandı.
─ Boncuk ölmüş S.!.. dedi. Boncuk ölmüş!.. Kızım, yavrum ölmüş. Bi’tanem ölmüş!.. Aylardır götürmediğim veteriner kalmamıştı!.. Ne dedilerse yaptım, satın aldım!.. Olmadı… Bir çare bulamadım kızıma!.. Ben onsuz n’aparım S.? Nasıl yaşarım?
Çenesi titriyor, soluk alıp vermeleri, ağlayıp inlemeleri içeriden gelen inleme seslerini bastırıyor; gözlerinden dökülen yaşlar bir pınar gibi yanaklarından süzülüp akıyordu.
─ Başınız sağ olsun Amirim, dedi üzgün bir sesle S. Sustu, başka bir şey diyemedi. Kaşlarını çaresizce yukarı kaldırıp başını öne eğdi. Bir matem sessizliğinde, rahmetli kedinin anısına saygı duruşuna geçmiş gibi öylece kalakaldı.
Amir R. yere eğildi, telefonunu yerden aldı, sonra başı öne eğik, hıçkıra hıçkıra ağlamayı sürdürürken odasına doğru yürüdü. Bir yandan da hıçkırıklarına karışmış bir sesle bağırıyordu:
─ Ulan allahsızlar, ulan vatan hainleri!.. Ben ölmüşüm lan, ben ölmüşüm, ben ölmüşsem sizin gözünüzün yaşına bakar mıyım ulan?..