Bu anı dizisinde parti düzeyinde anılarım ve gözlemlerim yaklaşık yirmi yılı içermektedir. Ama bu her zaman aynı yoğunlukta olmamıştır. Yoğun çalıştığım ve pratiğin içinde olduğum dönemler de oldu, istifa edip ayrıldığım dönem de ve uzun aralıklarla daha kenarda durduğum zamanlar da var bu süreç içinde.
CHP’ye üye oluşum 2000 yılı olduğu için, anı ve gözlemlerim o dönemden başlamaktadır. Bu süre içinde söz ettiğim çok sayıda insandan da rahmetli diye söz etmek zorunda kalıyorum maalesef. Bundan sonra da böyle anacaklarım olacak ister istemez.
Bu arada o dönem tanıştığımız ve bu dönemlere tanık olan pek çok arkadaşımızdan tepki almak çok güzel. Böylece amaç olarak benimsediğim, dostlarla sohbet gerçekleşiyor sayelerinde. Katkılar yapmaları da bu anılar dizisini daha zengin hale getiriyor.
Karşıyaka’da gerçekleşen ve daha çok program meselesini ilgilendiren bölge toplantısından sonra, Tüzük Bölge Toplantısı düzenlendi. Bu Genel Merkez tarafından örgütlere önceden bildirilmiş, hazırlık yapmaları istenmişti.
Toplantı Balçova Termal Tesislerinde yapılmıştı. Ancak konferans salonunda değil, geniş bir salonda ve yuvarlak masalar düzeninde gerçekleşti.
İlçeler adına konuşanlar vardı, PM üyelerinden konuşanlar oldu ve İl Başkanının görevlendirmesi ile ben de bir konuşma yaptım. Hem saha çalışmalarımdan edindiğim izlenimleri hem de kendi görüşlerimi sunmaya çalıştım.
Bir ara oturduğum masaya, rahmetli Canan Arıtman gelip, bana, “masa masa gezdim, en çok senin konuşman beğenilmiş, ben de çok beğendim, tebrik ederim” dedi. Ben de memnun olup, teşekkür ettim.
Daha sonra Canan Hanım ile yıldızımız hiç barışmadı. Aşırı milliyetçi bir tutumu vardı ve ben bundan hoşlanmazdım. Daha sonra, 2002 yılına milletvekili olmuştu. Baykal ile arası iyiydi. Bir gün Ege-Koop’un panelinde ikimizde konuşmacıydık ve ertesi gün yerel basına da yansıyan bir tartışma yaşandı aramızda. Canan Hanım, yaygınlaşan kapkaççılık olayları karşısında açıkça bireysel silahlanmayı savundu. Ben de dayanamayıp bunu sert bir şekilde eleştirdim. Bu hukuk ve insan haklarına aykırı bir öneriydi. Ayrıca bir hekim olarak bunu nasıl savunursunuz, mesleğinize de ihanet ediyorsunuz dedim.
Benim pratik siyasete uymayan birçok özelliğim var. Bunu şimdi geriye bakınca da daha iyi anlıyorum. Zaman zaman arkadaşlarımın uyarıları ile de fark ediyordum. Hakikati hiçbir şeye feda edemem. Doğru bildiğimden rol yaparak vaz geçemem. Ama o kadar da olmaz diyenler o kadar çok oldu ki… Neyse buna ilişkin ileriki bölümlerde çokça örnek vereceğim.
Parti binaları dışında, partilerin müdavim olduğu yerler vardı. Bornova’da Gençlik Lokali, akşamları Kemalin Yeri gibi. Konak’ta eski ilçe başkanlarından Erkan Büyükkaya nın Meşveret İşhanı’ndaki ofisi mesela. Konak’ta çok sayıda mekandan söz konusuydu ama benim de zaman zaman uğradığım Hatay’daki Aydınlar Lokali, Harlem ve Eğit-Der Lokali partili erkeklerin uğrak yeriydi. Partililerin çoğu emekli olduğu için buralarda bulunurlardı. Akşama kadar oyun oynanır ve akşam devam edenler de uygun olan mekanlarda (Eğit-Der gibi) akşam rakısına başlarlardı.
Hatay’a bazen Hüseyin Mutlu Akpınar ile giderdik. Bir önceki dönem gençlik kolları başkanlığı yapmış. Bu süreçte dost olduk kendisiyle. Diğer bir genç de Aybar Uygur ise sanırım İl Yönetim Kurulu üyesiydi o dönem. Ben öyle hatırlıyorum. Herkes bana “hocam” ya da “Engin Hoca” diye hitap ederdi ama onlar daima “abi” derdi.
Hatay’daki mekanlarda rastladığım çok partili vardı ama birkaçını anayım. Tacettin Bayır daha çok akşam saatlerinde uğrardı sanırım. Ama rahmetli Aydın Erten ve yine rahmetli Ferhat Aslantaş sıkça gördüklerim arasındaydı. İkisi ile de güzel dostluğumuz olmuştu. Fahrettin Aslan abi Töbder’li eski öğretmenlerden ve seksen öncesi milletvekillerindendi. O zaman bir öğretmen önseçimden çıkabiliyordu. Çünkü ideoloji ve liyakat daha etkiliydi. Aydın abi ise seksen öncesi Gültepe Belediye Başkanı idi. Gültepe ve Tariş olaylarından sonra 12 Eylül döneminde bir süre hapis de yatmıştı.
Her ikisi hakkında da daha uzun yazabilirim ama şimdilik saygı ile anarak yetineyim.
Bornova Gençlik Merkezinde daha önce de dediğim gibi zaman zaman söyleşilere katılırdım. Hiç unutmam bir gün söyleşi bitiminde Dr. Muharrem Toprak söz istedi. Konu hakkında konuşacak sandım. Ama kendisinin Eşrefpaşa Hastanesinde çalıştığını ve oraya gelen partililere yardımcı olduğunu söyleyip, kartvizitini dağıttı. CHP’nin baraj altında kaldığı 99 seçimlerdeki önseçimde liste başını elde etmişti. Yöntemi de buydu. O zaman bu çok etkili idi ama bugün için o kadar değil. Çünkü başka faktörler daha öne çıktı.
Muharrem Bey, toplantı sonrası koluma girdi. Hocam ben sizi her yerde izliyorum ve gerçekten çok iyi çalışıyorsunuz ama siz önseçime giremezsiniz, sizi genel merkezin ataması lazım dedi. Ben de, yahu şimdi ben öyle şeyleri düşünmüyorum, partinin toparlanması ve yenilenmesine küçük de olsa katkı yapalım istiyorum. Sonra sıra öyle bir aşamaya gelirse düşünürüz dedim.
Muharrem Beyde gerçekten güçlü bir ısrar ve takip vardı. Hangi ilçe olursa olsun toplantı kaçırmazdı. Her yemeğe katılırdı. Cenaze, düğün. Mevlit fark etmez Muharrem Bey karşınıza mutlaka çıkardı. 2002’de yedinci sıraya kondu Genel Merkez tarafından ve bir önceki önseçimin hatırına konduğu bu sıradan, diğer partiler baraj altında kalınca son sıradan Meclise girdi.
Narlıdere’ye de hem eğitim hem söyleşiler için yolum düşüyordu. İlçe Başkanı Mehmet Esen’di. CHP, belediye seçimlerinde DYP’nin gerisinde kalmıştı. DSP %15 oy alınca, CHP adayı Mustafa Karahan gitmiş Abdül Batur gelmişti. Bu yüzden partililerde hayal kırıklığı ve bazı kişilere öfke vardı. Genel seçimde DSP birinci parti çıkarken, Belediye Başkanlığında da DYP ipi göğüslemişti.
Konak bölgesinde olduğu halde Fikret Doğan hoca ile sıkça yolumuz burada kesişiyordu. Kendisi Eğitim-Sen’in kurucularından ve KESK’de merkez yöneticiliği yapıyordu sanırım. Aynı zamanda üye eğitimlerinde de sendikacılıkla ilgili dersler veriyordu. O zaman başlayan dostluğumuz halen devam ediyor. Siyasette zaman zaman ayrı kulvarlarda olduksa da bu durumlar dostluğumuzu hiç etkilemedi. Bundan sonraki bölümlerin birçoğunda adı geçecektir.
Yine Avukat Şehrazat Mercan ile arkadaşlığımız bu dönemden kalmadır. Parti içinde sonraki dönemlerde hiç birlikte olmadık. Daha doğrusu benim belli ölçüde uzaklaştığım dönemler oldu. Bu süreçte SHP ve Yeni Türkiye Partisine gidenler olmuştu. Ben evime dönmüştüm. Şehrazat ile yolumuz sonra çevre mücadelelerinde kesişti. İlk olarak Germiyan Taş Ocakları davası için avukatımız olmuştu. Sonra RES’ler, Çeşme Projesi devam ettik.
Sanırım romantik dönem anlaşılmıştır. Siyasetin esas gerçeklerini daha iyi görebileceğimiz kongreler ve adaylık denemeleri dönemine geçebiliriz artık.