Yağmurun çok yağdığı zamanlar simit satmaya çıkmazdım. Onun yerine kaçak sigara satmaya giderdim. Simit sattığım günlerin aksine sigara sattığım günler okula gitmezdim. İş öğleden sonra başlıyordu akşamın geç saatlerine kadar sürüyordu. Ve ben öğlenci idim, simit işine de sabah çıkıyordum öğlene kadar simitlerimi satıyor, öğleden sonra okula yetişe biliyordum. Bazen de satamadığım simitler ile eve geliyor ben okula gidince annem kalan simitleri okulun kapısına satmak için getiriyordu. Annemin simitlerle okulun kapısında beklediği zamanlar çok utanırdım. yoksulluğumdan çalışmak zorunda oluşumdan çocuk oluşumdan utanırdım.
12 Eylül darbesinin en karanlık günleri memleket asker postalının altında inim inim inliyor. Paranın alım gücü var ama piyasalarda mal yok (şimdi piyasada mal var alım gücü yok) yabancı sigaralar karaborsa, o vakitler tekel özelleştirilmemiş en gözde sigaraları samsun ve Maltepe ama oda bakkallar haftada bir dağıtılıyor yani onlarda karaborsa da. Neyse biz bir grup çocuk adana vakıflar sarayının önünde duruyoruz. Duruyoruz derken hem kaçak sigara satıyoruz hemde bir yandan polisi kesiyoruz. Ama bazen sivil polisi fark etmemiz güç oluyordu. O vakit bütün sermayemiz gidiyor üstüne iki sağlam polis tokadı yeyip ağzı burnu dağıttıyorduk.
Vakıflar sarayı içinde genelde gelinlik ve damatlık kıyafetlerinin satıldığı en üst katında üç film devamlı matinesi olan Arzu sinemasının olduğu büyük bir iş merkeziydi. Düğün telaşı içinde olan bir çok aile ellerinden tuttukları evlenecek çocukları ile oraya gelir söylene söylene mağazaları dolaşırlardı. Caddenin üstünde ki dükkanların ise bir çoğu kuyumcuydu. Hemen ilerimiz tarihi büyük saat kulesi , ve yine tarihi yağ cami bir alt sokağı ise iki girişi olan çıkmaz bir sokaktan ibaret olan Kerhane (umumhane, genelev) sokağıydı. Daha sonra Kerhaneyi Barkal tarafına şimdiki otogarın ilerisine taşıdılar. Bazen Kerhane sokağının yerini bize soranlardan bir sigara parası bahşiş alır kerhane sokağını gösterirdik.
Kerhane sokağının girişinde mavi pavyon (genelde akşamları açık olurdu. Ve dışının mavi boyalı olmasından kaynaklı adına aramızda mavi derdik ) gündüzleri kapısının önünde tabelada meşhur adana fındık lahmacunu beş tanesini bir paket sigara parasına aldığın Urfalı Memet ustanın lahmacun tablası önünde açık büfe yeşillik ve domateslerin olduğu tabla dururdu. Yine o Kerhane sokağının içinde Bizim pup birahanesi vardı. Sokağa taşan yüksek tabureleri üzerinde koca Arjantin bardaklarıyla bira için bıyıklı adamlar vardı. Seyyar tatlıcılar kerhaneye gideceklere başlarının üzerinde ki tepsilerde adana halka tatlısı (kerhane tatlısı ismi buradan gelir) satardı. O çocuk gözümde oralar,benimde içinde olduğum o hayat sonu gelmeyen devamlı bir keşmekeşti.
Önümüzde Adana büyük postanesi vardı. Sokağa hakim olan devasa bir yapıydı postane binası. Vakıflar sarayına çıkan caddenin olduğu yerde jetonla konuşabildiğin sıra sıra sarı telefon kulübeleri vardı. Yine o sarı telefon kulübeleri arasında özellikle yılbaşı ayı olan Aralık da yılbaşı tebrik kartları satan tebrikçiler olurdu. Ve önünde çeşit çeşit artist, manzara, yılbaşı ve Noel baba resimlerinin olduğu tebrik kartlarının önünde meraklı bir kalabalık olurdu. Seçtikleri tebrik kartlarını renk renk, bazıları kokulu olan zarfların içine koydurur alırlardı.
Benim en sevdiğim üzerinde kar ve Noel baba resimleri olan tebrik kartlarıydı. Adana ya kar yağmadığından mıdır nedir? Karlı tebrik kartlarını çok severdim. Noel babanın sevimli güleç yüzü gökyüzüne sürdüğü geyikleri beni başka dünyalara alıp götürürdü. Sigara satmayı unutup o tebrik kartlarının önünde saatlerce durduğumu hala ilk günkü gibi hatırlarım. Karanlık günlerin masum çocukluğuydu benim kisi. O tebrik kartlarının içinde kurduğum hayallerde kaybolurdum.
Şimdi dışarıda yağmur var ve ben yarım asrı devirmiş bu ak saçlı halimle dışarıda yağan yağmuru izliyorum ve o tebrik kartları içinde kaybolan çocukluğumu arıyorum……
(yitik çocukluğumdan satırlar)
İ. Akan