24 Kasım
Mübarekler sanki mafya babası!
Murat Ağırel’i tehdit ediyorlar.
Hoşşttt!
Meydan o kadar boş değil.
Yine uyarıyor meteoroloji.
Bu gece fırtına ve şiddetli yağış varmış.
İnsanlar panikte.
Doğanın ise umru değil.
“46 gün vadede dolar bazında %253 getiri vaadine inanılmış olsa bile bu dokümanlardan şüphelenilmemesi, elden ve üçüncü kişi üzerinden para verilmesi, ortalama zekaya sahip herhangi bir kişiden beklenmeyecek bir davranıştır.”
UÇAR NOKTAYI KOYDU:
“KESİNLİKLE ADAY DEĞİLİM!!”
Yerel seçimler yaklaştıkça CHP Datça’da kulisler yoğunlaştı.
Belediye başkanlığına kimler aday adayı olacak?
Meclis üyeliğine talip olacaklar kimler?
Meclis üyesi Can Canbey resmi olmasa bile seçim çalışmalarına çoktan başlamıştı.
CHP İlçe Başkanı Aytaç Kurt’un da yakında aday adaylığını açıklayacağı ileri sürülüyor.
Peki, mevcut başkan Gürsel Uçar’ın tekrar göreve talip olma gibi bir niyeti var mı?
Gürsel Uçar geçmişte “hayır” dese bile kulislerde son anda adaylığını koyabileceği iddia ediliyordu.
Bugün kendisini bir kez daha aradım.
Söyledikleri şunlar.
“Beş yıl önce ne dediysem sözümün arkasındayım. Tekrar başkanlığına aday olmayacağım. Bunu defalarca söyledim ama tekrar ediyorum. Başvurular bittikten sonra aday olmadığını herkes görecek.”
Başkan Uçar’ın geçtiğimiz günlerde CHP İlçe Başkanı Aytaç Kurt ile bir araya gelerek, aday olmayacağını ona da söylediği iddia ediliyor.
Ancak ne Uçar, ne de Kurt bu görüşmenin yapılıp yapılmadığına ilişkin bir bilgi vermiyor.
CHP Datça’da önümüzdeki günler hareketli geçecek.
Sürpriz aday adaylarının çıkabileceği de ileri sürülüyor.
Bekleyip, göreceğiz.
HIRSIZ
Huzurlarınızda dünyanın en usta hırsızlarından biri.
Güvercin kuyruklu atmaca güvesi.
Gözüpek ve korkusuz.
Yüzlerce arının bulunduğu kovana girer, arıların ruhu bile duymaz.
Saldığı bir kokuyla arılar bu hırsızı kendilerinden sanır.
Sonra petekteki baldan bir güzel karnını doyurur ve çıkar gider.
“Akıllı hırsız, şaşkın ev sahibini bastırır” diye bir atasözümüz var ya.
Akıllı atmaca güvesi, yüzlerce arıyı bastırır.
DATÇA’DA BAL TUTAN PARMAĞINI YALIYOR
Datça’da sıradan bir vatandaşsınız.
Evinizin balkonuna ya da bahçesine bir veranda yapıp, çevresini camla kapatmak istiyorsunuz.
Ya da ticaret insanısınız.
Bir cafe, restoran veya eğlence işletmeniz var.
Belediyeye işgaliye ödediğiniz alanı camla çevreleyerek, kapalı bir mekan oluşturmak istiyorsunuz.
Yaptırmazlar.
Arkanız güçlü değilse burnunuzdan fitil fitil getirirler.
Anında gelip mühürler, cezayı basarlar.
Ceza normaldir. Çünkü yönetmelik gereğidir.
Ama…
Ya arkanız güçlüyse.
Ya belediye ile bağlarınız varsa.
Yasalar da, yönetmelikler de size sökmez.
Kimse size karışmaz, karışamaz.
Hele hele meclis üyesiyseniz, belediye üç maymunu oynar.
Görmedim, duymadım, söylemem.
Başkan her fırsatta “kaçağı, işgali yok edeceğim” diye söz verir. Sonra sözünü unutur, gemisini yürüten kaptan olur.
Paylaştığım fotoğraf bunun en iyi örneği.
Limanda herkesin gözü önünde bir cafe.
Belediyeden işgaliye ile kiraladığı alanı camla örerek, kapalı mekan yapıyor.
Resmen kör göze parmak sokuyor.
Buna rağmen kimse dur arkadaş, sen ne yapıyorsun demiyor.
Diyeceksiniz ki, kimi kime şikayet ediyorsun.
Olsun biz yine belediye yetkililerine soralım.
Sundurmayı cam ile kapatmak yasal mıdır?
Yasal değilse ceza verecek misiniz?
Bu mekanın sahibi kim?
İşletmecisi kim?
Ne iş yapıyorlar, yoksa belediyede mi çalışıyorlar?
Meclisle, imar komisyonuyla ilgileri var mı?
Kendilerinin açıklamasını bekliyorum.
İbibik bu işin peşini bırakmayacak.
(Not: Küfür, hakaret içeren yorumlar silinecektir.)
23 Kasım
Unuttuk sanılmasın.
UTANGAÇ MAİA’NIN GÖZYAŞLARI
Ne kadar güzel bir kızdın sen Maia.
Ne kadar alımlı, ne kadar naiftin.
Su perisi gibiydin.
Bastığın topraklarda otlar filizlenir, dokunduğu kuru dallarda çiçekler açardı.
Baban Atlas ile annen Pleione hep el üstünde tuttu seni.
Yedi kardeşinle ne mutlu, ne güzel bir hayatın vardı.
Yağmur tanrıçasıydın sen.
Ama o çapkın Zeus yok mu,
o uslanmaz zampara, o sinsi gönül çalan.
Bir gün Kyllenne Dağı’nda ne yapıp edip gönlüne girdi, seninle birlikte oldu.
Zeus’tan Hermes’i doğurdun ama o günden sonra hiç gülmedin.
Hep yalnız yaşadın.
Utancından dediler yazıcılar.
Dışarıda yoğun yağış var.
Yağmur damlaları aralıksız iniyor yeryüzüne.
Yoksa Maia’nın gözyaşları mı bunlar?
22 Kasım
“DEVLET SU İŞLERİ
BIRAK BU İŞLERİ“
Muğla’da örgütlenen “Muğla Su İnisiyatifi”, su hakkı mücadelesini resmen başlattı.
Devlet Su İşleri önünde yapılan basın açıklamasında termik santrallere yapılan su tahsi nedeniyle Bodrum Yarımadasında yaşanan susuzluğa dikkat çekildi ve DSİ’nin santralleri işleten şirketlerle yaptığı su tahsisi protokollerinin iptali istendi.
Daha sonra 455 yurttaş kuruma bu yönde dilekçe verdi.
Basın açıklamasını imzalayan 72 örgütün temsilcileri dün yaptıkları toplantıda Muğla genelinde tüm canlıların yaşam hakkı olan suyun ticarileştirmesine, su kaynaklarına el konulmasına, yok edilmesine ve kirletilmesine karşı ortak mücadele etme kararı aldılar.
Toplantının ardından yapılan açıklamada; “Muğla Su İnisiyatifi, Muğla genelinde suyun kullanılmasının tüm biçimleri ile ticarileştirilmesine, su kaynaklarına el konulmasına karşı bütüncül bir anlayış ve politik bir perpektifle mücadele etmek üzere, suyun yönetiminde karar verici olmayı amaçlayarak çalışmaya başlamıştır” denilerek bundan sonraki süreçte bu amaçla örgütlenme çalışmalarına devam edileceği bildirildi.
“Yıllarca beş para etmez köşe yazıları ile AKP’ye oy veren milyonlarca insanı “göbeğini kaşıyan adam’ gibi türlü hakaretlerle ötekileştirip konsolide etti, uydurma bilgilerle dolu “özel” Atatürk kitaplarını tanesini 2500 TL’den satıp köşeyi döndü.
Bunlar için AKP bulunmaz bir nimet ve bir nevi kendi kariyerleri için gereklilik. En kritik dönemlerde AKP ve Erdoğan siyasetine alan açıp destek olmaktan ve onların yarattığı histeriyi beslemekten başka bir şeye yaramıyorlar. Ortadan ikiye bölünmüş ve kendi gerçek sorunlarını konuşmayan, sürekli bu tip meselelere anlamsız ve yüksek tepkiler gösteren lümpen bir toplum en çok istedikleri şey çünkü üç kuruşluk işlerini “Atatürk” diyerek satamamaktan korkuyorlar. Zavallılar.”
Mahir Akkoyun
20 Kasım
BOKTAN BİR HİKAYE
Bugün Dünya Tuvalet Günü imiş.
Artık herşeyin bir günü var.
Kenef Günü.
Hela Günü.
Ya da Def-i Hacet Günü.
O zaman boktan bir hikayeye ne dersiniz?
İnsanoğlu varolduğu günden beri boşaltım sistemi için yer aramış durmuş.
Bilim adamları, mimarlar, aydınlar yıllarca uğraşmış.
Ne yapsak, ne etsek de, dağlara taşlara yapmasak.
Sonunda bulmuşlar.
Tuvalet.
Alafrangası var,
Alaturkası var..
Bir de pisuvar.
İster ayakta..
İster oturarak.
Seç, beğen, al.
Biz farklı isimler vermişiz tuvalete.
WC.
Kenef.
Hela.
Abdesthane.
Ayakyolu.
Ve de yüz numara.
Hepsini anladık da.
Bu yüz numara ne alaka..
Neden tuvalet 100 numara?
Gelin tuvaletin tarihine biraz göz atalım.
İlk insanın ihtiyacını hayvanlar gibi çalı çırpının arasında gidermesinden binlerce yıl sonra Sümerliler oturarak def-i hacet yapmayı keşfetmişler.
Sonra Mısırlılar ve Hindistan’da yaşayanlar.
İhtiyaçlarını gördükten sonra oturağa düşenleri uzaklara dökmüşler.
Ardından Anadolu’da ve eski Yunan’daki antik uygarlıklar bu sistemi geliştirmiş.
Atıklar oturdukları deliğin içine düşüyor, deliğin altından akan su da onları uzağa taşıyormuş..
Selçuk’taki Efes kentinde o tuvaletler hala duruyor..
Bu çözümü Roma Avrupa’yla tanıştırmış.
Ancak ortaçağ karanlığı bilim ve sanata zincir vurunca işin boku çıkmış.
Ortaçağ Avrupası’nda insanlar tuvaletlerini oturaklara yapıyor, sonra dışkıyı camdan sokağa atıyormuş.
Düşününün.
Yolda yürürken üstünüze gökten pislik yağıyor.
Soyluların sokaklarda büyük şemsiyelerle dolaşmasının nedeni buymuş..
Bu olay kentlerde o kadar büyük sorun haline gelmiş ki, gece sokağa çıkma gafletinde bulunanlar, başına bir oturağın boşaltılmasını önlemek için yürüyüş boyunca “Heed your hand!” (Elindekine dikkat et!) diye bağırmak zorunda kalırmış.
Ama İskoçlar ve Fransızlar İngilizler’den daha kibar insanlarmış.
İskoçlar lazımlığı sokağa dökerken, “Gardly loo!” diye bagırırmış..
Yani, “Gelme, dikkat et”
Fransızlar da “Gardez l’eau”
Çok daha kibar olanlar defihacetini yaptıktan sonra eline lazımlığı alır, boca etmeden önce sokağı kolacan eder, sonra kibarca“Alerteee” diye bağırırmış.
Yani “Dikkatttt”
Ayrıca Fransızların parfümü icad etmelerinin nedeni de buymuş.
Parfümlerin üzerinde yazan “Eau de Toilette” , “Tuvalet suyu” demek.
Fransızlar tuvaletten çıktıktan sonra kokmamak için üzerlerine parfüm dökerlermiş..
Osmanlı’nın Paris elçisi Yirmi Sekiz Mehmet Çelebi hatıralarında Fransızlar’ın her tuvalet sonrası su gibi parfüm kullandıklarından sözeder.
Ancak çevreden gelen pis kokularla parfüm kokularının birleşmesi çekilmez bir ortama neden olurmuş.
Hani def-i hacet ile ilgili dilimize yerleşen bir deyim var..
“Tüy dikmek”
O da Fransa’dan.
Uşaklar, Versailles Sarayı’nda koridor köşelerine yapılan pisliklere önce bir kaz tüyü dikermiş. Bir kaç gün sonra da tüyden tutarak, sertleşmiş olan dışkıyı pencereden dışarı atarlarmış.
Atarken de bağırırlarmış.
“Alerteeeee!”
İşte “tüy dikmek” deyimi oradan geliyor.
Dilimize sokan da Mehmet Çelebi.
Bazı uyanık girişimciler bu sokağa dökülen dışkılar nedeniyle güneşlik kısmı geniş şapkalar üretmişler.
Zenginler bu şapkaları giyerek gökten yağan idrar ve dışkıdan korunurmuş.
Fötr şapkanın hikayesi bu herhalde.
Ancak ilginçtir.
Aynı tarihlerde İslam öncesi Arap toplumlarında ve Çin’de tuvalet kağıdı kullanılıyormuş.
Avrupa tuvalet kağıdına yıllar sonra geçmiş.
Bugün kullandığımız tuvaletler de daha yeni sayılır.
Avrupa 20’nci yüzyılın başlarında modern dediğimiz bu tuvaletlerde işini görmüş.
Gelelim bizdeki tuvalet isimlerine.
WC İngilizce “Water Closet”in baş harfleri.
Yani su dolabı demek.
Klozet kelimesi Fransızca “küçük kapalı yer” anlamında.
“Hela, kenef, abdesthane”yi zaten biliyoruz.
Peki 100 numara ne iş?
İşte o tam Turkish.
Fransızlar otellerde her odaya bir numara verirken, tuvaletler karışmasın diye kapılarına “00” koymuşlar.
Yani numarasız.
Fransızca “Sans numero”
Ancak Fransız dilinde 100 numara da aynı şekilde telafuz ediliyor.
Cumhuriyet dönemi Fransa’ya giden bizim bürokratlar ve zenginler “00” yani “sans numero”yu, “cent numero” yani 100 numarayla karıştırılmış.
Ülkeye döndükten sonra tuvalete 100 numara demeye başlamışlar.
İşte 100 yıllık hela bir anda “Yüz Numara” olmuş.
“Dil ishal oldu mu, söz kenefe düşermiş!”
Ne yapalım!
Dünya Tuvalet Günü diye bizim yazı da kenefe düştü.
İdare edin gari.