Bir süredir (2005) Narlıdere’de yaşıyordum. Burada çok arkadaşım vardı. CHP ve diğer sol partililer de beni tanıyorlardı. Üniversite’ye buradan gidip geliyordum artık. Zaman zaman bazı toplantı ve söyleşilere beni de davet ediyorlardı. Meslek Lokalleri giderek geriliyor ve yöre dernekleri toplaşma yeri oluyordu. Siyasetin nabzı da oralarda atıyordu. Malatyalılar Derneği, Çağdaş Erzincanlılar, Diyarbakırlılar, İslimliler, Ağrılılar vb. onlarca yöre derneği. Bir de adeta çatı derneği niteliğinde Alevi Bektaşi Derneği bulunuyordu. (bunları detayları ile Narlıdere kitabımızda anlattık)
Narlıdere’de yaşadığım siyaset tecrübesi hem bir siyasetçi hem de sosyolog olarak en zenginiydi. Ana hatları ve benim açımdan öne çıkan olayları ile bu süreci özetlemeye çalışacağım. 2009’dan sonraki dönemin son kısmında yoğunlaşacağım. Ancak bu dönemde, bu yazı dizisinde önemli başka bazı olayları, diğer ilçelerde de (örneğin Seferihisar) yaşadığım halde, konu bütünlüğü açısından onlara gelecek bölümde yer vereceğim.
2009 yerel seçimlerinde Abdül Batur, üçüncü kez ve rekor bir oyla (%70) Narlıdere Belediye Başkanı seçilmişti. Artık kutuplaşma giderek artıyordu. Nitekim Balçova’da da CHP seçimi %69 ile kazanmıştı. Bu dönemin sonuna doğru CHP İlçe Başkanı Cafer Esen idi. Sanırım belediyeden emekli olmuştu. Urla’da oturuyor diye bazı itirazlar da oluyordu. Ama şimdiki İzmir Milletvekili Ednan Arslan da Narlıdere’de olduğu halde Güzelbahçe İlçe başkanlığı yapıyordu.
2013 yılının sonuna doğru, yerel seçimlere yönelik hareketlenmeler başlamıştı. Abdül Batur üç dönemini tamamlayacağı için değişim olacağı beklentisinde olanlar çoğalmıştı. Birkaç kişi adaylık çalışmalarını yürütüyorlardı yavaş yavaş.
Ardından toplam 11 mahallenin 10’unun muhtarı ortak bir metin ile CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na başvuru yapmışlardı. Bu anlamda yeni aday arayışları yoğunlaşıyordu. Tabi ki ilçe örgütü ve birçok partili de Batur’un devam edeceğini düşünüyorlardı.
Bu hareketlenmenin yoğunlaştığı bir dönemde üç dört arkadaş evime geldiler. Uzun süredir toplantılar yapıyorlarmış. Eski ilçe başkanları, meclis eski başkanlarının bazıları ve muhtarlar vb. İki aday adayı ortaya çıkmıştı. Beni ziyarete gelen arkadaşlar, onlar olmaz, biz çok tartıştık, sende karar kıldık dediler.
Bu görüşme evimde oluyordu ve haliyle eşim yine çok rahatsız olmuştu. Uzun uzun konuştuk. Ben Batur’un genel merkezle güçlü bağlarının olduğunu hatırlatıyor, değişmesinin zor olduğunu söylesem de, artık değişecek ısrarı vardı. Bir süre daha bu tartışma ve ısrarlar devam etti.
Yerel yönetimler, kentsel yaşam ve siyaset sosyolojisi gibi dersleri ilgim dolayısıyla seçmiştim. Bu akademik ilgi beni pratiğe de yöneltiyordu. Kabul etmeye bu anlamda eğilimliydim. Mevcut belediye yönetimlerini birçok açıdan sorunlu görüyordum, halen de öyle görüyorum. Farklı bir model, uygulama yapabiliriz duygusu son döneme kadar bende vardı. Bu nedenle öneriyi kabul ettim.
Oğlum da adaylığıma karşı çıkmıştı. “Baba CHP sosyal demokrat parti mi, ne diye aday olmak istiyorsun.” Değildi ama ben sosyal demokrat bir belediyecilik yapabilirim demiştim.
Benim dışımdaki diğer aday adaylarından biri Sivaslı diğeri de Erzincanlıydı. Bunu vurgulamak önemli, çünkü bu bağa dayanmak yaygın bir alışkanlıktı.
Böyle bir hemşerilik bağı şöyle sonuçlara yol açabiliyordu. Engin Hoca iyi ama ben hemşerimi desteklemek zorundayım. Bu modern düşünce açısından tuhaf ama siyasetin pratiği açısından çok katı bir gerçekti. Bazı sosyalist gelenek içinden gelen arkadaşlar bile (Sivaslısı, Erzincanlısı) aleni gözükmek istemeyip, ofislerde ve görüşmelerde beni desteklediklerini net olarak ifade ediyorlardı.
Narlıdere tecrübesinde müthiş tanıklıklarım ve gözlemlerim oldu. Çok özel görüşme ve olayları her zaman olduğu gibi ihmal edip, daha öne çıkan ve birçok kişinin de tanık olduğu olaylara yer vermeye gayret edeceğim.
Bu süreci iki bölümde ele almak mümkün. Biri genel merkez ayağı ve diğeri de yerel ilişkiler. Bazen de bunların iç içe geçtiği durumlar oluyordu.
Genel Merkez ayağı olmadan olmaz deyip, üniversiteden istifa ettikten sonra Ankara’nın yolunu tuttum. Genel Sekreter Adnan Keskin ile tanışıyordum. Odasına girdiğimde Hüseyin Mutlu Akpınar da oradaydı. Bizi tanıştırmaya kalkınca, gerek yok dedik. Hüseyin’in babası ile arkadaşlığı varmış. O da Konak aday adayları arasındaydı.
Keskin’e anlattım ama Batur’u desteklediğini biliyordum zaten, benimki nezaketen bir ziyaret niteliğindeydi. Seni de tanıyorum, olsa keşke ama işte orada Batur var, ilçe örgütü ne der vb.
Herkesi gezmeye niyetim yoktu. Bülent Tezcan ve Gökhan Günaydın’dan da randevu almıştım. Bülent Tezcan’a kendimi tanıtmaya kalkınca, hocam ben sizi tanıyorum, siz beni hatırlamadınız ama Kuşadası’nda tanışmıştık dedi. “O dönem SHP olarak bizim bir Dr. arkadaşımız adaydı. CHP’nin adayı ise Engin Berber’di. Siz yaptığınız araştırma sonucunda Berber’in çok rahat kazanacağını ve bizim adayımızın da %11 oyu ancak alabileceğini söyleyince, adayımız kalkıp gitmişti size kızarak. Biz %11 aldık o seçimde.” Güncel sohbete gelince dinledi ama “ben karışmam ağam ne derse o” anlamına gelecek şeyler söyledi. Daha doğrusu ben öyle yorumladım.
Gökhan Günaydın o dönem yerel yönetimlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısıydı. Diğer konuğu alırken, hocam sizi en son alayım, daha rahat ve uzun konuşalım dedi. Benim de işime geldi bu yaklaşım. Hüseyin de benden önce girecekti. Aziz Bey’e kızıp duruyordu. Çünkü onun adayı Sema Pekdaş’tı. Hüseyin bana hitaben, “Hocam Tunç’a söylesene büyükşehir için çıksın” dedi. Aziz Bey ben varım deyince o kolay değil dedim. Yoksa Tunç Bey, Kemal Beye bu arzusunu iletmiştir sanırım.
Bana böyle söylüyordu, çünkü bir süredir Tunç Soyer’e destek veriyordum ve birlikte bazı organizasyonlarda bulunuyorduk. Bu gelecek bölümde yer alacak.
Gökhan Günaydın, beni çok nazik bir şekilde karşıladı. “Hocam senin hakkında çok güvendiğim arkadaşlardan çok olumlu referanslar aldım. Sizin aday olmanız için elimde bir fırsat olsa bunu mutlaka değerlendiririm. Yine de elimden geleni yapacağım ama bizim genel başkan, şimdi Aziz Bey’in isteklerini göz önüne alalım denge bozulmasın der” dedi. İkimiz de sosyal bilimciyiz, denge toplumda ve siyasette sürekli yeniden kurulan bir şeydir diye karşılık verdim.
Diğer detaylara gerek yok. Daha sonra beni destekleyen arkadaşlar hem Meclise hem de Genel Merkeze giderek Kemal Bey ile görüşmeler yaptılar. Onlar gerçekten samimi ve büyük bir çaba içerisindeydiler.
İzmir’e döndüğümde Aziz Kocaoğlu ile yine görüştüm. Yine aynı kaçamak cevaplar veriyordu. “Hocam İzmir’de senin gibi defosuz kaç siyasetçi var ki, keşke olsan. Genel merkez gösterirse ben karşı çıkmam.” Ben bunların anlamını bilecek kadar tecrübe sahibi biriydim ve Aziz Beyi de tanıyordum. Ama nezaket gereği bu görüşmeler yapılıyordu yine de.
Yerelde ise, sokak sokak bildiri dağıtıyoruz ve hemen her dernekte ve lokalde toplantı yapıyorduk. Arkadaşlara bunlara gerek yok, kimse bunu dikkate almaz desem de, adettendir diye olsa gerek epeyce etkinlik ve toplantı yapmıştık.
Avukat ve aynı zamanda Erzincanlı olan, ki eski arkadaşımız idi, çok agresif bir tavır sergiliyordu özellikle bana karşı. Erzincanlılar veya başka bir yerde tartışırlarken, benim adaylığıma karşı çıkmak için “ bir Arnavut’tan kurtulacağız, başka bir Arnavut’u mu getireceğiz” demiş. Ben de Batur da Arnavut değil. Benim anne tarafım muhacir. Bu söze sosyal medya üzerinden şöyle bir yanıt verdim: “Ben Arnavut değilim ama çıkıp da Arnavut değilim demeye utanırım.”
Derneğin Genel Kurulunda, Divan Başkanlığı yapan başka bir arkadaşımız ise toplantıda, “bu dönem bizden biri aday olmalı” deyince de, ona telefondan mesaj attım. “Sevgili hocam sanırım bu seçim Binali Yıldırım’ı destekleme kararı almışsınız derneğinizce” deyince, “Nereden çıktı Engin Hocam öyle şey mi olur” sorusuna, “Binali Erzincanlı, Aziz Bey Tokatlı. Bu durumda hemşerinizi destekleyeceğiniz sonucunu çıkardım” deyip, konuyu kapattım.
Ben Alevi Bektaşi Derneğine bu amaçla bir ziyaret gerçekleştirmedim. Aslında olmaması da lazım. Ama bu dernekler, inanç ve kültür kurumu olduğundan daha fazla siyasi organizasyonlar, bu da bir gerçek.
Ancak arkadaş grubum bu ziyareti yapmış. Beni destekleyenlerin büyük bir bölümü Alevi ve Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden buraya gelmiş kişilerdi. Bana destek verirken ne hemşericilik ne de mezhepçilik söz konusuydu. Dernek Başkanı beni desteklemeye sıcak bakmamış haliyle. (Oysa arkadaşım, pek çok platformda birlikteliğimiz de var) Üyelere bunu anlatamayız demeye getirmiş. Yani Alevi olmayan bir adaydan yana olamayız. Neyi eksik? Bizden değil.
Bu kitap kapsamında bir konu. Kitapları da var nitekim. Ben de Narlıdere kitabımın, Yerel Siyaset bölümünde bu konuyu sosyolojik olarak da ele almaya çalıştım.
Bir İzmirli olarak siyasette dezavantajlı oluyorsunuz baştan. Eğer başka bir çıkar grubu, Mason locası, iş dünyası vb. bağlantınız yoksa.
Toplantı için bir pankart yaptıralım dedi arkadaşlar. Güngören Caddesinin sonunda böyle bir dükkan vardı. Oraya beni sağ olsun Hasan Demir götürmüştü. Kendisi Siverekli ve emekli astsubaydı. Kampanyada çok koşturanlar arasındaydı diyebilirim. Neyse bizim pankart hazırlandı, borcumuz nedir kısmına geçince, ücret yok bizden demez mi, matbaacı. Neden falan derken, biz de hemşericilik yapalım, ben de Hoca gibi Çeşmeliyim demez mi? Ben de hayatımda ilk ve de son kez hemşeri yardımı gördüm. Hele hele Çeşmeliler… Hiç hemşerilik duygusu taşımazlar.
Beklediğim ve tahmin ettiğim gibi Batur’un adaylığı açıklandı. Bana daha önce çeşitli dernek ve kahvehane toplantılarında zaman zaman sorulan sorulardan biri, aday olmazsan ne yapacaksın, sorusuydu. Hiçbir şey diyordum. Kastedilen başka partiye geçip aday olacak mısın idi. Benim de cevabım buna yönelikti.
Adayların açıklandığı günün akşamı kalabalık bir grup Narlıdere CHP İlçe binasının önünde toplanıp, protesto gösterisi yapıyorlardı. Evim yakın olduğu için sesleri duyuyordum. Biraz sonra İlçe Başkanı Cafer Esen aradı. “Hocam arkadaşlara dağılmalarını söyleseniz, hoş olmuyor vb.” dedi. Ben de ona, “Ben göndermedim ki ben dağıtayım. Öyle bir etkim olmaz” dedim.
Bir ya da iki gün sonra, dönemin DSP İl Başkanı aradı. “Hocam biz seni izliyorduk. Bizim adayımız olur musun, seninle baya ses getiririz, iddialı oluruz.” gibi sözler söyledi. Nazik bir şekilde teşekkür ettim. “Ben her aşamada söz verdim. Şu anda da CHP üyesiyim. Aday yapılmadım diye başka bir partiye geçmem. Bu bana uygun değil” deyip konuyu kapattım.
Bu defa CHP’li ve bazı sol grup partilere yakın arkadaşlar, bağımsız aday ol baskısı yapmaya başladılar. Onlara da doğru bulmam ve sözüm var zaten dedim. Kampanya sırasında her siyasetçi sözler verir deyince bir arkadaş, “Ben onlardan değilim. Ben sözlerimin esiriyim” karşılığını verdim.
Böylece bu dönem de kapandı. Bağımsız aday olarak giren kişi sanırım %8 düzeyinde oy almıştı. Batur bu seçimle birlikte dördüncü dönemine başladı.
Gelecek bölüm sivil toplum ve Tunç Soyer ile mesai ve devamı… Yani tamamlamaya doğru.