Alışverişi ucuz yapmak için pazara gitmeye gerek olduğuna artık inanmıyorum. Pazara farklı insanları tanımak ve onları gözlemlemek için gidiyorum.
İktidara kimin geleceğine karar veren insanların, iktidara gelenlerden çok farklı kişilik de olmadıklarını izlemek, beni biraz da olsa rahatlatıyor.
Sürekli olarak ”İnsanlar bu kadar cahil olur mu? Kendilerini önemsemeyen kişileri ısrarla seçmelerinin nedeni ne olabilir?” diye düşünmekten beynim yoruluyordu. Olayı çözdüğümü düşünüyorum.
Rahatladım sanki!
Bakın şimdi! ”Sultaniye üzüm neden 40 lira, akşam televizyonda izledim İstanbul da da 40 lira” diyorum; bir akıllı ”Mazot kaç para biliyor musun?” diye bana soruyor!
Sultaniye İzmir üzümüdür. Manisa’da da yetişiyor. Manisa’dan geldiğini düşünelim, İzmir ve İstanbul Manisa ile aynı mesafede mi ki her iki şehir de de fiyatı 40 lira olsun? Veya mandalina veya Antalya’dan gelen portakal neden hem İzmir hem İstanbul’da aynı fiyata satılıyor?. Bunun bir nedeni olabilir, meyveleri her iki şehire de aynı halci satıyor ve yakın ile uzağın farkını halkın sorgulayamayacağını biliyor.
Ben zeytin delisiyim, çok seviyorum ve en güzel zeytin İzmir’in neresinde satılıyor biliyorum. Zeytin kötü ise bedava verseler yiyemiyorum. Bu durum peynir içinde böyle. Böyle dediğime bakmayın! Zeytinin iyisi diye bir şey artık yok gibi.
Bana göre en kötü zeytin ”Yasemin” denilen zeytin. Zeytinden anlamayan biri parıltısına bakarak yasemin zeytini güzel sanabilir. Zeytinin çekirdeği simsiyah görünüyorsa o zeytin doğal değildir.
Yasemin zeytin önceki yıl 8 liraydı. Bu yıl 100 lira.
Şarküteriler de iyi diye satılan zeytinin kg 240 civarı. En iyi zeytin Gürman’da satılıyor fiyatı 300-330 liraya dayandı.
Neymiş her şeye zam geliyormuş! Ya tamam belli yükselmeyi anlıyorum ama zeytinde iki yılda %500 %1000 zam nasıl olur ki?
Yemi yok,suyu yok,ilacı yok kendi doğasına göre dağ başında,yılda bir kez bile yağsa yağmur suyu ile yetişebiliyor.
Fidesi yok!. Zeytincilerin kendi söylemiyle ”Çekirdeği yere düşse oradan fidesi çıkıyor”…
Fırsat bu fırsat diye düşünüyor olmalılar. Pazarcılar kendileriyle röportaj yapan medya mensuplarına, halkın durumuna üzüldüklerini ”yarım kg veya 250 gr alabiliyorlar” sözleriyle ifade ediyorlar. Pazarlar adeta tekelleşmiş, hangi pazara gitseniz fiyatlar arasında farklılık yok.
Şöyle düşünüyor olmalılar ”Vatandaş kendini sorgulamıyor,bizi mi sorgulayacak? . Madem bu kadar cahiller bizde basalım kazığı!”
Kendi kendimize anlatıyoruz ya ”Alt yapı üst yapıyı belirler” evet bu doğru ancak şunu da artık söylememiz gerek ”Vereni camii avlusunda öperler!”…
Alt yapı üst yapıyı belirlerken, üst yapı boş durmuyor, alt yapıyı kendini belirlemesi için dizayn ediyor..
.
.
Bu semt böyle!
Tam karşımda sonradan adı “Kılcı mescid’i” olan tarihi bina, belediye tarafından restore edilerek Hüda Par’a (Hizbullah) verildi.
Az önce ardı sıra yedi el silah sesi duydum.
Geçtiğimiz temmuz ayında da aynı sayıda silah sesini duyduğumda, yerde can veren birinin başında katili olduğunu düşündüğüm bir kişi vardı.
Az önce pencereden baktığımda, bu sarıklıları mescidin kapısından benim istikametimin yirmi otuz metre sağına baktıklarını gördüm.
Mescidin önünde ve bahçesinde sohbete dalan sarıklılar, tehlikeli bir durum olmadığını düşünmüş gibi görünseler de, bir an önce dağılmaya karar verdiler.
Bu insanlar esnaf, aynı zamanda bir kısmı önünden yürüdükleri spotçu dükkanının sahipleri.
Üç tanesi bu dükkanlardan birini açtı, ellerinde paketle doblo türü arabalarına yöneldi.
Aynı anda sağımdan üç el daha silah sesi geldi. Yaptığı yankı havaya ateş ettiklerini gösteriyordu.
Mescidin önünde duran sarıksızlardan biri arabaya yönelen sarıksızları işaret ederek bağırdı “ne yapıyorsunuz? Görmüyormusunuz aşağıda insanlar var”
Bugün perşembe değil, kutsal bir gün mü ondan da haberim yok.
Kutsal günlerinde görmeye alışığım, önde beyaz cüppesi ve sarığıyla biri, arkada aynı giysiler içinde çocuklar. Ördek yavrusu gibi yürüyorlar.
Renkli bir semtte oturuyorum.