Kifayetsiz bir insandan belli bir süre faydalanıp
sonra onu bitirmenin en kolay yolu,
Onu kapasitesinin üzerinde bir makama getirip,
daha kullanışlı olması için
sınırsız yetkilerle donatmaktır..
Bir süre sonra elini attığı her işi ,
içinden çıkılamaz bir hale getirip
eline yüzüne bulaştıracak,
foyası ortaya çıktıkça suçu başkalarına atacak,
Yanlış yapıyoruz deme cesaretini gösteren
en yakınındaki yol arkadaşlarını bile,
Düşman belleyip gözünü kırpmadan harcayacak,
bu da yetmeyince,
Önce yarattığı hayali düşmanlarla
sonra
önüne gelen herkes ile kavga çıkararak saldırganlaşacak,
saldırganlığı arttıkça yalnızlaşacak
ve sonunda
şişenin ucu ona döndüğünde
kendi ipini, kendi çekecektir.
Tarih ve yaşam bunun örnekleri ile doludur.
*
ALMA MAZLUMUN AHINI
ÇIKAR AHESTE AHESTE …
*
BUGÜN SİZE AYNI ŞEHİRDE YAŞAMANIZA RAĞMEN,
ÇOĞUNUZUN BİLMEDİĞİ BİR ZAMAN DİLİMİNİ ANLATAYIM…
Çoğunuz bilmiyorsunuz dedim,
Çünkü siz bu saatlerde mışıl mışıl uyuyorsunuz.
Aslında bu yazının kahramanları da,
erkenden yatağa girmelerine rağmen uyuyamıyor.
Uyuyanlar da “aman saat çalar duymam” diye tavşan uykusunda.
Aslında hazırlık birkaç gün önceden başlıyor.
Önce WhatsApp gruplarında nereye gidilecek,
Saat kaçta nerede buluşulacak,
Uzun uzun konuşulduğu halde,
O gün geldiğinde, sanki hiç konuşulmamış gibi gece yarısına kadar,
ta ki sonunda biri ;
‘’ Lan yeter artık, sizin çenenizi z.keyim. Bi susun da biraz uyuyalım ‘’ diyene kadar devam ediyor.
Buluşma yeri ve saati gidilecek bölgeye göre değişiyor.
Kurulan saatler çalmaya başlar başlamaz.
WhatsApp’lar tekrar faal hale geliyor.
Herkes birbirine,
– Ben çıktım.
– Bende hazırım 5 dakikaya çıkarım.
– Geç kalan börekçideki hesabı öder.
– Hesaba başlatma. Geçen hafta senin yüzünden sabah suyunu kaçırdık.
Eğer gruptan birinin sesi çıkmıyorsa,
‘’Bu yine uyuyup kaldı galiba. Herkes sırayla arayıp taciz etsin şunu.’’ Muhabbeti başlar.
İzmir, Manisa ve başka şehirlerden gelerek,
Çeşme, Çeşmealtı, Alaçatı, Ildırı, Mordoğan, Karaburun hattına gideceklerin,
Buluşma noktası çoğunlukla Güzelbahçe’deki merkez börekçisidir.
Gece saat 02.30’a kadar ıssız ve sessiz olan cadde
Sanki birisi ” Haydi vakit geldi ” demişçesine, bir anda hareketlenmeye başlar.
Marketçi, çorbacı, börekçi çoktan hazırlanmış birazdan yoğunlaşacak kalabalığı beklemeye başlamıştır bile.
Öyle bir an gelir ki, aracı park edecek yer bile bulamazsınız.
Araçlar iki sıra park etmeye başlar.
Ama pek kavga tartışma olmaz.
Çünkü herkes bilir ki bu aracın sahibi ya börekçide, ya markette, ya da çorbacıdadır.
Acelesi olanlar, çıkmasını engelleyen aracın plakasını seslenir,
sahibi de koşa koşa gelir.
Hemen çeker ve karşılıklı rast gelsin seremonisi ile gönüller alınır.
Durumu bilmeyip de bu saatte buradan geçen araçlar,
Acaba ne oluyor? diye yavaşlayıp şaşkın şaşkın bakınır,
Bazıları da ‘’ Bir şey mi oldu, bu kalabalık ne ? ‘’ diye sorar.
Sanırım anladınız.
Bunlar hobisi balık avı olan insanlardır.
Kadın, erkek, çoluk çocuk akın akın gelirler.
Her sınıftan, her katmandan insan vardır bunların içinde.
Çoğu birbirini tanımaz ama kırk yıllık dost gibi selamlaşıp sohbet ederler.
Nereye gidiyorsun, kime gidiyorsun, hangi yemi kullanacaksın, takım ne kullanıyorsun ?
Masalarda veya ayakta atıştıranların ortak sohbet konusu hep aynıdır.
Masalarda, ailesi, eşi çocuğu ile gelenlerin her zaman önceliği vardır.
Onlara yer verilir.
Çocukların başı okşanır.
Sende balık tutacak mısın? diye sorulur, onlara iltifatlar yapılır.
Hele bıcır bıcır bir çocuk
” eveeettt hem de en büyük balığı ben tutacağım ” derse,
bravo nidaları eşliğinde hep beraber alkışlanır.
Birbirini sosyal medyadan tanıyan, ama hiç karşılaşmamış olan bir çok kişi,
Yanınıza gelip ‘’ sizin adınız şu mu? ‘’ diye sorar.
Evet derseniz hemen kendisini tanıtır hararetle eller sıkılır.
Tabi ki bu işin olmazsa olmazı birlikte bir hatıra fotoğrafı da çekilir.
Kalabalıktaki kişiler, simalar çok çabuk değişir.
Çünkü herkesin acelesi vardır.
Ayak üstü atıştırıp, gün içinde yiyeceklerini paket yaptıranlar koşa koşa arabalarına gider.
Yenileri gelir.
Giden arabalar, gelen arabalar, park ettiği yerden çıkamayıp, önündeki arabanın sahibini arayanlar,
Deyim yerinde ise tam bir mahşer yeri gibidir.
Sonra bir anda,
sanki “Dağılın” komutu verilmiş gibi kaybolurlar.
Az önce cıvıl cıvıl olan cadde,
Birkaç saat içinde doğacak yeni güne sessizce hazırlanırken,
İşte bu yazının kahramanı binlerce kişi,
Sizin mışıl mışıl uyuduğunuz bu saatlerde,
Hayallerinin peşinde kıpır kıpır tatlı bir telaş yaşar.
Hepsi ,bugün hayalindeki balığı yakalayacağını düşünür.
Birçoğu bırakın hayalindeki balığı,
Bir tane bile yakalayamadan geri döner.
Dönüş yolunda,
‘’Bir daha gelmem beni çağırmayın amk.’’ der.
Ama bu ‘’ Bir daha asla ‘’ lafı.
Biri ona hafta sonu balığa gidiyoruz, geliyor musun ? diyene kadardır.
Çünkü o da bilir ki;
Balık tutamasa bile
Eğer iyi bir ekibin içinde ise, onu eve boş göndermezler.
O gün balık tutan ekip arkadaşları, kendi kovalarından onun kovasına akşam tavayı dolduracak balığı mutlaka koyar.
Gırgır, şamata, bol bol kahkaha da heybesine koyduğu fazladan bonustur.
Dediğim gibi.
Kıyı şehirlerinde sizin mışıl mışıl uyuduğunuz saatlerde
Birkaç saatlik başka bir hayat yaşanır.
Ve hamurunda dostluk vardır.
Tutku, heyecan ve ortak hayaller vardır.
Biz buna kısaca HOBİDAŞLIK diyoruz.
*
BANA SIK SIK DİYORSUNUZ Kİ ;
Sanki ihtiyacın varmış gibi,
Sürekli emekliler için yazıyorsun.
Niye ?
***
Niye mi ?
Ben çok genç yaşta çalışmaya başladım.
28 yıl ve 9700 gün aralıksız ve son 20 yılı tavandan prim ödedim.
Genç yaşta da emekli oldum. Kendi işimi kurdum.
Yani tekrar sıfırdan başlayarak, yeni bir hayat mücadelesine girdim.
Çocuklarım büyüdü, işin başına geçti ama ben hala eskisi kadar yoğun olmasa da çalışıyorum.
Tavandan prim ödediğim için, İlk aldığım emekli maaşı asgari ücretin yaklaşık iki katına yakındı.
Yıllar içinde şeytanın aklına gelmeyecek yöntemlerle eritile eritile şu anda asgari ücretin altına düştü.
Yani birileri elini cebime sokarak emekli maaşımdan çalıyorsa,
Nasıl olsa ihtiyacım yok, bazılarının deyimi ile de tuzum kuru diye,
siz benim susmamı mı bekliyorsunuz da,
Bana bu soruyu soruyor ve
” Aslında Senin asıl amacın İktidar düşmanlığı yapmak ” diyorsunuz ?
Ben o maaşı hak edebilmek için gece gündüz çalıştım.
Devlete de, yaşlılığımda kimseye muhtaç olmamak için,
27 yıl boyunca prim ödedim.
Bu primleri, fonlarda değerlendir ve benim adıma çoğalt, biriktir dedim.
Benim paramı mirasyedi yöntemleri ile har vurup, harman savur demedim.
Şimdi kalkıp bana ” Para kalmadı ” diyenlere,
Ne yaptın benim paramı? diye sormayacak mıyım?
yediniz yuttunuz, afiyet olsun mu diyeceğim ?
***
Hiç kusura bakmayın.
İhtiyacım yok diye cebime elini sokanlara göz yummam.
Emekli maaşım bana Babamdan miras kalmadı.
Kaldı ki miras bile kalsa,
Başkasının çalmasına yine izin vermezdim.
Kimse benim paramı yiyip,
karşımda ağzını şapurdatıp, göbeğini ovuşturamaz.
Fırsat bulursam elimi boğazına sokar, midesinden çıkarıp alırım hakkımı.!!!
Yok öyle üç kuruşa beş köfte.
Bilmem anlatabildim mi?