Duran ÇOBAN – 03
11 / 11 / 2022
“Yolculuk – önce seni sözsüz bırakır sonra da iyi bir hikaye anlatıcısına dönüştürür.” – Ibn Battuta.
Gezmek benim için bir tutku, tıpkı devrimcilik gibi, yaşama sevinci. Bir karşılık beklemeden. Çıkar sağlayacak bir enstrümanım yok. Gezilerimi paraya çevirmiyorum, sponsorum da yok, kendi paramla geziyorum. Aykırı yaşamanın bedelini çok ağır ödedim, kimseye borcum yok. Rosetta taşı herkese lazım. Paylaşımlarımı görgüsüzce bulanlar bir kez daha düşünsünler. Devrim yapalım derken de farklı bir pencereden bakın istiyordum. Gezerken de bunu söylüyorum. Dışarıda başka bir yaşam, farklı bir dünya var. Kımıldayın biraz, düşünün.
Bir kaç gündür Mısır gezisi sonrası şoktayım. Bir şeyler yazmak istiyorum. Nereden başlayacağım. Tanrılar, Firavunlar, antik Mısır medeniyetleri, dünyanın yedi harikasından ikisinin burada bulunması. Yada bu gün yaşayanlar, mumyalarından çıkmış antik çağı yaşayan Mısır halkı.
Mısır gezisi bir yıla yakın bir zamanda planlandı. Deniz Yıldızı Derneği ve Zelve tur ve arkadaş çevremiz dahil oldu. Talep yoğunluğu nedeniyle iki grup oluşturuldu. Bizler 1. Mısır gezi grubu oluşturduk. Vize için iki ay önce başvurduk. İki ülkenin limoni ilişkileri nedeniyle seyahatten üç, beş gün önce pasaportlarımıza kavuştuk.
Gece yarısı Hurgada’ya ulaştık.Bir tatil köyünde kaldık. Hurgada ve Şarm El Şeyh gibi şehirler, vizesiz gidilebilen, (şehir dışına çıkmadan) yerler. Deniz, kum, güneş isteyen dünyanın her yerinden turistleri çekiyor. Bu şehirler çok farklı. Burası dinlendiğimiz soluk aldığımız bir yer oldu.
Günlük olarak yazdım, fotoğraflar paylaştım, izleyen dostlarım, benimle gezmiş kadar oldular. İzlenimleri merak ediyorlar. Dünyanın 7 harikasından ikisi Mısır da. İskenderiye Feneri ve Keops (Giza) Piramidi. Her biri bir kaç ton ağırlığında, iki milyon taş bloktan oluşuyor. Bir yüzeyinden giriş var. Önce düz gidiyor, ortalara yakın merdivenle tırmanma başlıyor .İki kişinin zor sığacağı merdivenleri, kan ter içinde tırmanarak zirveye çıkıyorsunuz. Boş bir lahit var. Hırsızlar soymuş, soğana çevirmiş. Burada fravunların ismini taşıyan Keops, Kefren ve Mikarinos, dede, oğul, torun yan yana, başkaları da var. Bir çeşit aile mezarlığı. Bir de krallar vadisi var. Çok sayıda anıt mezar var. Bunlar yer altıda inşa edilmişler, yine de hepsi soyulmuş boş. Bir tanesi var ki Tutanhamun anıt mezarı diğerlerine göre girişi aşağıda kalmış. Hırsızlar kapıyı tutturamadıkları için sağlam kalmış ve Mısır müzesinde sergileniyor. Her şey altından, ama fotoğrafını çekmek yasak.
Mısır çöl ülkesi, Nil nehri olmasa böyle bir ülke olmaz. Orta Afrika’dan doğup Mısır’ı boydan boya geçip Akdeniz’e dökülüyor. Adeta Mısır’a hayat veriyor. Bir dönem Roma Krallığının buğday deposu. İsrail savaşını bahane eden ABD, buğday ekimini yasaklayana kadar. Nil nehri taşkınlara sebep oluyor, doğa felaketi yaşanıyor. Nasır döneminde Sovyetlerin yaptığı Aswan barajı yapılana kadar. Bu dönemde Abd’nin karşı çıkmasına rağmen baraj dışında, başta demirçelik olmak üzere sanayi tesisleri ülkeye kazandırılıyor. Bu dönemde yaşam tarzı modern ülkeler gibi.
Antik Mısır , yüzyıllar boyu çözülemeyen bir sır olarak kalan hiyeroglif, Napolyon’un 1798 yılında Mısır seferi sırasında bulunan Rosetta taşı ( Reşit ) yardımıyla çözülmüştür. ROSETTA taşı üç dilde yazılmış, Demotik (halkın konuştuğu), Hiyeroglif ve Antik Yunancadır. Bunun sonucu Mısıroloji doğmuştur. İlgilenenler bilir, Sümerce’ de bu yöntemle çözülmüştür.
Antik Mısır’da inanç sistemi hayli karışık. Hanedanlara, bölgelere göre tanrılar var. Mısırlılar başlangıçta evrenin kaosun karanlık sularıyla dolu olduğuna inanırlardı. İlk tanrı, Re-Atum, sudan geldi. Atum yere tükürdü ve Şu’yu (hava tanrısı) ve Tefnut’u (nem tanrıçası) yarattı. Dünya yaratıldığında Şu ve Tefnut iki çocuk dünyaya getirdi. Nut (gök yüzü tanrıçası) ve Geb (yer yüzü tanrısı). Nut ve Geb arasında aşk ilişkisi başlar. Osiris, İsis, Set, Neftis, Horus, bunların arasında çekişmeler. Fravunlar, Horus ve daha sonra güneş tanrısı Ra’ nın soyundan geldiklerine inanırlar ve kendilerini tanrı görürler.
Eski Mısır’da ölüm hayatın sonu değildir. Ölüm tanrısı Osiris ve yargıçlarıca sorgulama yapılır. Bu törende yeraltı tanrısı Anibus elinde bir terazi tutar. Bir kefesine ölünün kalbi, diğer kefeye ise adaleti ve doğrulu ölçebilecek bir tüy bulunurdu. Eğer ölü adil ve dürüs yaşam sürmüşse terazi dengede durur. Eğer kalp eksik gelirse yemesi için Ament adlı canavara verilirdi. Mumyalamanın amacı ise ölünün gövdesini sonsuza kadar yaşayacak hale getirmekti. Ölümden sonra ruh ağızdan bir kuş şeklinde çıkardı.
Antik Mısır’da otuz hanedan iş başına gelmiştir. Çok bilinen 2. Ramses ( Büyük Ramses) 19. Hanedanın 3.Fravunudur. Mısır da halkın ömrü 25 yıldır. Fravunları 30 yıl. 2. Ramses 90 yıl yaşamıştır.
Kadeş savaşını Hitit kralı 2. Muvatallis ile krallığının 21 yılında ise 3. Hattuşili ile dünyanın ilk yazılı anlaşmasını yapmıştır. Anlaşma Hitit dilinde İstanbul arkoloji müzesinde sergilenmektedir. 2. Ramses kazanamadığı savaşı , ülkesinde kazanmış gibi propagandasını iyi yapmış. Yaptırdığı tapınaklarda Hititleri nasıl yendiği resim ve yazılarını yaptırmıştır. Hiyerloglif üretimi ve satışı yapılan bir kurumda rehberimiz, “Biz Türkiye’den geliyoruz, Hititlerin torunuyuz ” demesi üzerine 2. Ramses’i öven gösterim kesilmiş ve gülüşmelere, şakalara neden olmuştur. 2. Ramses, Hitit kralının kızı ile evlenerek, zamanın iki süper gücü arasında uzun süre barışı sağlamıştır. Anadolunun eniştesidir.
Krallar vadisinde yer alan ilk kadın Fravun Hatşepsut tapınağı günümüze kadar gelmiştir. Yerine geçen damadı Hatşepsut’un heykellerini tahrip etmiş, ağzını, burnunu kırmıştır. Ama bu gün damadın adı bilinmezken ilk kadın Fravun Hatşepsut yaptığı eserleriyle yaşamaktadır.
Asuwan şehrinde bir taş ocağında yontulmuş, kırılmış, bırakılmış, kırmızı granit, Mısır’da ve dünyanın bir çok ülkesine taşınan Dikilitaş (Obelisk) lerin sırrını çözmemize yardımcı olmuştur. Bunlar yekpare tek bir taştan oluşuyor. Türkiye de sultanahmet de bir tane, Mısır da 8, Paris de 1, İsrail de 1, İtalya da 11, İngiltere de 3, Abd’ de 1 adet vardır vepsi Mısır’dan götürülmüştür.
Kleopatra’yı unutmayalım. Ramses’ler 11 tanedir. Kleopatra da çok sayıdadır. Bildiğimiz 7. Kleopatra Antik Mısır’ın son Helenistik kraliçesidir. Kitaplarını, filmlerini hemen herkes görmüştür. Tarihe iz bırakan eylemi, bilindiği gibi yazı ve hiyeroglofiler papürüs üzerine yapılıyor ve Mısır da yetişiyor. Kleopatra döneminde Bergama kütüphanesi, İskenderiye kütüphanesini geçmek üzere. Bunu gören kraliçe, papürüs ihracatını yasaklar. Bergama kralı bir yarışma düzenler, ödüller vaad eder. Papürüsün yerine kullanılabilecek bir şey bulanı ödüllendireceğini açıklar. Sonunda Bergamalılar, PARŞÖMEN’i bularak tarih de bir sayfa açarlar. Parşömen keçi derisinden yapılmaktadır. Papürüse göre daha uzun ömürlüdür.
Mısır uygarlığı 7000 yıllık bir uygarlık. Anadolu’da bu tarihlerde Hititler ve başkaları var. Hatta Göbeklitepe onbin yıl eskiye gidiyor. Anadolu’da depremler olmuş, rüzgar, yağmur, tarih korunamamış. Mısır bir çöl ülkesi, Nil nehrinin uğramadığı yerler kumlarla kaplı. Bütün bu tarihi eserler kumlar altında kalmış. Yağmurdan, rüzgardan etkilenmemiş. Sonradan üstüne cami yapılan tarihi bir alan ortaya çıkarılınca cami kapısı onbeş yirmi metre yüksekte kalmış, yukarıdan giriş yaparak durumu çözmüşler. Çok net gözle görülen bir gerçeklik. Baraj altında kalan tarihi büyük bir çaba ile aslına uygun taşıyıp kurtarmışlar. Biz de ki Hasankeyf ve Zeugma’yı görünce halimize acıyoruz. Anadolu tarihi miras olarak çok daha zengin. Dünyanın 7 harikasından iki tanesi de ülkemizde bulunuyor. Efes’de ki Artemis Tapınağı ve Kral Mausollos (HALİKARNAS) mozelesi. Geriye kalan Zeus heykeli ve Rodos heykeli Yunanistan da, Babilin asma bahçeleri ise Irak’da bulunmaktadır.
Fas’ı saymazsam gittiğim ilk Arap ülkesi, başta saydığım turizm şehirleri tatil köyleri ile yabancılara ayrıcalık tanıyor. Başkent Kahire’de Han El Halil Baazar, bizim kapalı çarşılar gibi. Üstüne yapışan satıcılar dışında bir özellik yok. Ticari ahlak yok, fiyatının çok üstünde rakamlar söylüyorlar. Pazarlıkla on kat altına düşebiliyor, bu durum güveni yok ediyor. Turist yolunacak kaz misali, hiç bir kural yok. Fravunlar altınları bitirememiş. Bu gün de altın madenlerine sahip, ülkemize göre yüzde kırk daha pahalı satıyorlar. Cadde ve sokaklar antik dönemden bu yana temizlik görmemiş. Tuvaletler girilecek gibi değil, yemek, içmek sokak da akıllıca değil. Kadınlar toplumsal hayat da yok gibiler. Modern giyimli insan çok az. Uzun entari erkeklerinde önemli giysisi. Bir çok şehirde turist de olsanız büyük otellerin dışında alkol yok. En lüks treni yük treninden kötü, otobüsleri aynı şekilde. Yollar çok kötü, otoban olarak girdiğimiz yollar bile bakımsız. Havaalanında gördüğümüz kadarıyla bir kişin işini üç kişi yapıyor. Bürokrasi, keyfi davranışlar görülüyor. Girerken ve çıkarken olmadık engeller çıkardılar. Çok uç uygulama olan ayakkabı çıkarmaya, makinadan geçildiği halde tekrar elle aranmaya kadar kötü davranışları yaşadık. Karayolları ve istasyonlarda sıkıyönetim benzeri polis ve askeri kontroller yapıyorlar. Kahire çarşısında sivil polis grubu hiç bırakmadı ve otobüsle bizimle Hurgada’ya kadar geldi.
Kitaplarını okuduğum, filmlerini seyrettiğim Antik Mısır uygarlığını ve Nil nehrinin gizemini bir parça aralamaya çalıştım. Piramitlerin yapımında bilimin rol oynadığını, mühendislerin, ustaların ve kölelerin çalıştığını, uzaylılar olmadığını anladım. Piramitler ve mezarlar kaba inşaattan ibaret değil, mühendislik ve ustalık gerektiren, hiyegrofiler ve yazılar var. 2. Ramses kadeş savaşını kendi gözünden duvarlara çizdirmiş, yazdırmış, diğerleri de öyle. İnsan ömrünün 25 yıl olduğu bir dönemde köleler ancak kaba işleri yapabilir. Bunlar silah zoru ile yada bira vererek yaptırılacak işler değil. Yetenek, zanaat, ustalık gerektiren işler.
“Seyahat etmek, hayal gücümüzü gerçeklerle dengeler ve bazı şeylerin nasıl olduğunu düşünmek yerine onları görmemizi sağlar.” – S. Johnson
Sağlıklı, güzel günlerde, başka gezilerde buluşmak dileğimle, bir Arap atasözüyle hoşçakalın.
“Çok yaşayan çok görür, çok gezen daha çok görür.” – Arap atasözü