Sanki bugün her günden daha soğuktu. Ya da kendisi mi böyle bugün çok üşüyordu? Anlayamadı. Fırıncı erkenden bırakmıştı malları plastik sepet içinde tezgahın önüne.
Etraf koyu bir karanlık içinde sert esen rüzgar ise direklerde ki reklam panolarını dövüyordu.
Üşümüş ellerini nefesi ile ısıtmaya çalıştı. Sırtında göğsüne doğru vuran bir ağrı vardı bu sabah. “Acaba üşüttüm de ondan mıdır böyle sırtımın ağrıması diye düşündü. Oysa içliğin üstüne kazak! Onun üstüne hırka! Hırkanın üzerine ise emektar eski paltosunu giyiyordu. Bu kadar kalın giyinmesi ister istemez üzerinde bir ağırlık oluşturuyor hareketlerini kısıtlıyordu.
Bu gevrek tezgahını devralalı bir yıldan fazla olmuştu. İlk altı ay işleri güzel gitmiş, ardından köşesinde durduğu sağlık ocağı taşınmış, onu takiben taksi durağı gitmiş, ilerisindeki okulda öğrencilerini dışarı salmayıp tüm gün tutup gelip gitmeleri de servis üzerinden yapınca işleri tümden kesilmişti.
Elinde ki üç beş kuruşu da buraya harcayınca yapacak başka bir işi kalmamıştı her sabah bu tezgahın başına gelmek zorundaydı.
Sırtındaki ağrıyla tezgahın başına geçti. Fırının hazırlayıp kapalı sepet içine koyduğu poğaçaları! Boyozları tezgahın alt bölümüne tezgahın altındaki tüple ısıtılan kısma dizdi. Gevrek, Simit ve açmaları üst kısma dizdi. Yanına peçeteleri açtı koydu.
Suları kenara koydu. Küçük tüpün altını yaktı çayı demlenmeye bıraktı.
Hava iyice bozmaya başladı. Rüzgar ıslık çalarak sokağı dolaşıyordu. Oturduğu tezgahın başında bir yudum aldığı çay duruyordu. Henüz bir müşteri bile gelmemişti. Bırak müşteriyi henüz sokaktan geçen bile olmamıştı. Okulun kapısına öğrencileri bırakan servis araçlarını saymazsak eğer. Çocuklarda koşarak okullarına girmişti hemen.
Tek başına tezgahın başında oturuyordu. İyi değildi sırtındaki ağrı iyice kendini belli etmeye başladı ağrı tüm göğsüne yayılıyor parmaklarına doğru uyuşma başlamıştı. Ayakları buz tutmuş gibiydi.
Evi çocukları, eşini düşündü.
Oğlu çalıştığı bir barda karıştığı cinayetten dolayı iki yılı geçkindir cezaevindeydi. Kızı okuduğu üniversitede tanıştığı bir herifle kaçıp gitmişti bir yıla yakındır hiç bir haber aldıkları yoktu. Çocuklarının acısına dayanamayan eşi felç olmuş yatalak hale gelmişti. Öğleye doğru tezgahı kapatıp hemen eve eşine koşuyordu.
Eşinin bakımıyla ilgileniyor bir yandan ev işlerini temizlik, yemek, alışveriş vs. kendisi yapıyordu. Kirada oturduğu küçük ve bakımsız evin tüm yükü onun omuzlarındaydı.
Otuz yıla yakındır emek verdiği kapıcılıktan emekli olmuş kapıcılığını yaptığı apartmandan tanıdığı müteahhitte elinde ki birikmiş bir parayı yeni yapılacak ev için vermiş kalanı emekli aylığından bir kısmı kesilmek üzere kredilendirmişti.
Krediden kalan aylığı da idare etmeyince tanıdıkları aracılığıyla bu gevrek tezgahını devralmış ilk aylar iyi giden işleri sonra durma noktasına gelmişti.
Emekli olunca kapıcılık yaptığı binadan da ayrılmıştı. Peşinatını verdiği evleri hazır olana kadar da şimdi oturdukları bu kiralık eve taşınmışlardı. Ama ülkedeki ekonomik kriz ilk başta inşaat sektörünü vurmuş anlaştığı müteahhit inşaatın temelinin üstüne çıkamamış ortadan kaybolmuştu.
Oturduğu taburede öylece kalmıştı. Bir yandan üşüyor bir yandan ağrıyan göğsü ve sırtı onu iyice yerinden kalkamaz hale getirmişti.
Yavaş yavaş uyku bastırıyordu.
Uyusa tüm dertlerinden kurtulsa.
Bir uyuduğun da kurtuluyordu dertlerinden, her şeyi unutuyordu.
Bazen gecenin bir yarısı eşinin inlemeleriyle uyanıyor uykusu bölünüyordu. Çok zaman ama bölünse de uyku en güzel sevgiliydi.
Tabure üstünde uyuşan bedeni iyice ağırlaştı. Göz kapakları açılmıyordu. Sağ kolu tutmuyordu elini kolunu hareket ettirmeye çalıştı. Yapamadı.
Nefes alışları yavaşladı sonra. Ölüyor muydu yoksa? Ölüm böyle bir şey miydi? Bir başına böyle tabure üstünde ağrılar içinde.
Gözlerinin önünden eski mutlu günler geçti. Film şeridi dedikleri bu muydu? Bağırmak istedi ağzı açılmıyordu. Hırıltılar çıktı kapalı ağzından. Sağ eli hareketsiz duruyordu…
(Küçük İnsan Öyküleri) İ. Akan