Hoş geldin kendim gel otur baş köşeye.
Sana çay söyleyeyim kaçak çay seversin sen bilirim, gerçi nerde şimdi eski kaçak çayların tadı dimi her şeyin sahtesi çıktığı gibi onunda sahtesi sardı her yeri.
Oysa hatırlarsın sen eskiden yakınların, akrabaların binxet yani Suriye’den getirirlerdi kaçak çayı. Çay tek mi yok kahve fincanları gelirdi, aslanlı, kız kaçıranlı duvar halıları gelirdi.
Ya o kasetler hani gecenin bir vakti gizli gizli dinlediğiniz kasetler, onların o eskilerin tadı kalmadı şimdi dimi.
Kalmadı ya şimdi tüm onların üzerine kan damladı.
Oluk oluk kan hem de savaş vahşeti sardı binxet i serxet i
Artık amcanın gecenin bir yarısı el yardımıyla geçtiği o mayınlı sınır yok artık.
Her yer devasa duvar şimdi, karınca sürüsü gibi elinde silahlarla askerler var!
Ondandır kaçak çayın eski tadının olmayışı kan damladı üstüne kan.
Neyse canım kendim geç otur acıkmışındır sana ekmek arası yapayım, hatta adana dürüm söyleyeyim sana.
Şimdi nerde eski Adana kebabının tadı diyeceksin biliyorum, anlıyorum seni.
Şimdi her yer kebap salonu üstelik her şehirde bile var o salonlardan, ya o eski tat işte o yok olamaz da artık her şey fabrikasyon.
Etlerin eski tadı yok çünkü hayvanın nerde beslendiği belli değil veriyorlar önüne hormonlu ne olduğu belli olmayan yemi, o yemle beslenen hayvanın etinden ne lezzet olur Allah aşkına.
Saman gibi, lastik gibi işte.
Oysa sen iyi bilirsin eskiden adana sokaklarında seyyar tablalar vardı kebap yapan.
O tezgahtaki her şey doğaldı tazeydi, hiç bi şey beklemezdi günlüktü çünkü dolap yoktu derin dondurucular yoktu, gün içinde kesilmiş hayvan eti, günlük toplanmış sebzeler, yeşillikler vardı. Maharetli ustalar vardı. Hemen her sokakta pide ekmek çıkaran fırınlar vardı. O doğallığın tadı nerde? Haklısın yok.
Canım kendim çayın tadı yok içmedin, kebabın tadı yok yemedin tamam anlıyorum seni hadi gel öyleyse gezdireyim seni konu komşuyla tanıştırayım.
Şimdi o komşulukların da mı tadı yok eskisi gibi değil, sanırım gene haklısın.
Hatırlar mısın eskiden ne güzel komşuluklar dostluklar vardı. Kimsenin kapısı kapalı değildi, kilitli değildi.
Akşamları televizyonu olan evlerde toplanılır beraber yenilir içilirdi.
O vakitler nerde her evde televizyon, bırak televizyonu bir çok evde çeşme suyu musluk bile yoktu.
Adana’yı hatırlarsın koca avlulu evler vardı avlusunda bahçesinde tulumbası olan o güzel evler. Suyu o tulumbalardan çekerdik nerde o suyun tadı şimdi. Tutmuşlar suyu plastiğin petin içine koymuşlar resmen zehir içiyoruz.
Nerde o güzelim cam şişeler, o güzelim Bakır sürahiler? “Hastalıklar çoğalmış” diyorlar. Çoğalmaz mı? Allah aşkına zehir yiyip zehir içiyoruz.
Ya tüm mahalleli toplanıp gidilen o yazlık sinemalar hani nerde?
Oysa o sinemalar tüm mahalle halkını bir araya getiren yegane bir olaydı. Çaylar demlenir pastalar börekler yapılır çekirdek çiğdem Allah ne verdiyse artık hep beraber yenilir içilirdi. Çocuklar birbirine karışırdı yeni yetme ergenler ilk öpüşmelerini o sinemaların karanlık köşelerinde yaparlardı. Anneler sadece filmin acıklı sahnelerinde ağlarlardı. O da kız oğlana kavuşamayınca. Şimdi öyle mi her dakika ağlıyor anneler, her yerde acı var ölüm var.
Belki biraz klişe olacak ama hakikaten kimse bilmezdi kimsenin nereli olduğunu, merak da etmezdi zaten. Annemin Mardin usulü içli köftesine bumbarına tüm mahalle bayılırdı. Ya biz komşulardan gelen tatar böreğini, Boşnak böreğini az mı severdik, düğünlerimiz, halaylarımız karışmıştı birbirine. Hıdırellez akşamları az atlatmadık ateşin üstünden. Ya newroz günleri beraber çekilirdi halaylar.
Ebe siti teyze, iğneci Hatice abla kim bilirdi onların nereli olduğunu tüm mahallenin sevgilisiydiler.
Ah be kendim, canım kendim ne ikram edeyim sana, nasıl eğlendireyim seni bilmem ki.
Dağlarla ölüm var şimdi köyler kasabalar yok şimdi, koca koca şehirlere gömüldük egzoz dumanları zehirli fabrika dumanları arasında çürüyor hayatımız.
Bu da yetmez gibi birbirimizin boğazından çekmiyoruz elimizi. Çalma çırpma üçkağıt bizde, hırs bizde talan bizde, düşmanlık bizde. Koca koca akıllarımızla koca koca silahlar yaptık birbirimizi öldürelim diye, sırf sınırlarımız, fikirlerimiz, dillerimiz farklı diye.
Oysa çiçek bahçesi bile farklı renklerde çiçeklerle, farklı korkularla güzel.
Canım kendim ne oldu bize sende şaşırıyorsun dimi.
Ne yapsak nereye gitsek.
Gidecek bir yerimiz yok ama yapacak çok şeyimiz var aslında. Önce birbirimizi seveceğiz hem de karşılıksız, koşulsuz, sonra dürüst olacağız, saf olacağız, ahlaklı olacağız kimse kimsenin tavuğuna kışt demeyecek, korkmadan karşımızdakinin gözünün üstünde kaşın var diyebileceğiz, kusurlarımızı olduğu gibi kabul edeceğiz o zaman inanıyorum değişir mevsim.
Gökkuşağı da güneşler de açar üzerimizde.
Hoş geldin kendim canım kendim hele gel bir soluklan hele seninle yapacak çok işimiz, gidecek çok yolumuz var…
İ. Akan