İyi olmaya çalışıyorum. İçimde bir köz ateş ile öyle dolaşıp duruyorum. Neyse ki şarkılar var biraz onlara tutunuyorum. Yalan da olmasın akşam da üç beş kadeh takılıyorum. Zannediyorum ki soğuk içki insanın içindeki ateşi söndürür öyle değilmiş. Aksine Alkol ateşi harlandırıyor, duygusala bağlıyorum sonra bu koca bedenim kulağına bir nihavent makamında bir tını geldiğinde sarsılıyor. Ellisinden sonra ağlıyorum diyemiyorum işte sarsılıyorum diyorum.
İyiyim iyi olmaya çalışıyorum. Biraz eski defterleri, fotoğrafları falan açtım. Hangi eski fotoğraflara baksam zamanın ne büyük bir zalim olduğunu ne büyük bir katil olduğunu görüyorum. Zaman denen bu katil tak diye vurup öldürmüyor, o yavaş yavaş öldürüyor ve sen her gün kendi ölümünü aynalara bakarak izliyorsun. Ne acı değil mi öldüğünün farkındasın ama elin kolun bağlı hiçbir şey yapamıyorsun. Ey zaman senden büyük Azrail tanımadım ben.
İyiyim iyi olmaya çalışıyorum. Geçen gece mesela uzun uzun yürüdüm. Yürürken de kendi kendime konuştum. Sorular sordum kendime bazılarının cevabını biliyordum bazılarının ise bilmiyordum. Baktım bilmediğim sorular çok kendimi sınavda bıraktım. Kendime ceza verdim yorumlama rağmen daha fazla yürüdüm. Sonra yine sorular sordum yürürken yine içlerinde bilmediklerim çok oldu. Yine yürüdüm baktım sabah olmuş. Merak edenleriniz için şöyleyeyim, sorunun biri şuydu. “niye bazı sevdiklerimiz erkenden ölür” susar gibi olduğunuzu hisseder gibiyim çünkü sizin de verecek bir cevabınız yok.
İyiyim iyi olmaya çalışıyorum. İşe gitmek için çıktım evden. Biraz yolumu değiştirdim. Güvercinlerin toplandığı meydana indim biraz. Sevdiğim bir börekçiden az biraz börek aldım. Olsun boğazımdan geçmesin. Maksat bak hala sevdiğim şeyleri yapıyorum demek. Ama olmuyor bir yumruk gelip boğazına düğümleniyor işte. Erken ölümlere katlanılmıyor be!
Coğrafya mı hatırlıyorum. Acılı ve kederli Coğrafya mı, orada da genç ölümler eksik olmazdı. Hani şu buzdolabında saklanan, bodrum katlarında yakılan ölümler.
Sen kaç makus kaderden uzak batıda amansız hastalık bulsun seni. Biliyor musun hayat hiç ama hiç adil değilsin. Ölüm sende çok kalleşsin!
İyiyim iyi olmaya çalışıyorum. Yazarsam belki içimdeki kabuk tutmayan irini akıtırım. Yoksa boğacak beni. Kaldırımın gölgesinde umarsızca yatan köpekleri izliyorum. Öyle rahat uyuyorlar ki. Ne bir dert ne bir gam. Kıskanıyorum onları. Şu aralar yerlerinde olmayı o kadar çok istiyorum ki. Toprağa atsam kendimi yuvarlan sam, koşsam sağa sola neşe içinde havla sam.
İnsan olmak ne ağır bir şeydir öyle.
İçinden geldiğince ne ağlayabiliyorsun ne bağırabiliyor sun. Ah biraz bağıra bilseydim keşke.
Ah bir yakasından tutup kıza bilseydim Azrail e biz dururken sen nasıl gençlere bulaşıyorsun diye…
(Şiyar’a) İ. Akan