Devrimcilerin, özellikle Kürt devrimcilerinin enternasyonalist dostu Hollandalı Pierre Ronden iki kez geçirdiği beyin kanamasından sonra yaşama dönmüştü. Yürüyebiliyordu. Birikimliydi. Bilgiliydi. Sabırlıydı. Deneyim dolu, çabuk düşünen, pratik çözümler üreten gelişkinlikteydi. Beyninin hasar görmesiyle bazen kekelemesi, bazen seri konuşamaması zoruna gidiyordu. Bazen eski sabrının kaybolduğu endişesi içini kabartıyordu.
En son, bakımını yaptığı kilisenin kapanacağı, bir ocağa kadar kaldıkları kilise lojmanını boşaltmaları çağrısını aldıklarında morali iyice bozulmuştu.
Demek ki; bu kararla onurlu Pierre çok sarsılmıştı. En çok da kilise yönetiminin komplolarla örülü çıkarma, kiliseden uzaklaştırma uğraşı canını sıkmıştı. Direniyordu elbette, bu Pier’di. En son kanser şüphesiyle ayaklarından, belki de iç organlarından alınan parçalar moralini iyice bozmuştu. Kimseye söylememişti araştırmayı, kimseyi üzmek istememişti. O günün geceyarısı evden ayrılmış, ertesi gün kaybolduğu bilinince polisçe, zamanında iyilik yaptığı arkadaşlarınca aranmadık hastane, köşe bucak kalmamıştı. Yakın bir köyde ırmak kenarında arabası bulununca polis, helikopterle, botlarla, sualtı kameralarıyla yoğunlaşmış, kıyıya yakın bir su içi çalılığının dibinde cesedini bulmuştu.
Niye, nasılı düşünürken biz, eşi Dersimli Ayten telaş, üzüntü, inanmaz bir şaşkınlığın içindeydi. Sözlü vasiyeti üzerine cesedi yakılmak üzere Krematoryum’a, sonra külleri Dersim’e yayılmak üzere götürülmeden önce kilisede ailesi, yüzlerce Hollandalı, onlarca Kürt Türk dostu, Pier’le ilgili konuşmacı çokluğuyla şaşırmıştı. İyilik yapmak, dosta dokunmak, yardım etmek özelliğiyle herkesin sevgisini saygısını kazanmıştı. Her birisi bir şeyler söylemek istiyordu ardından.
Yine demek ki; umarsızlıkla tercihini ölmekte görmüş, kararını öyle vermişti. Elbette kendi tercihiydi ama yine de intihar sana yakışmadı Pierre diye düşünmüştük hep, seslendirmiştik kendi aramızda.
Yılların yaşam mücadelesinde yoğrulmuş, kilisede çalışmasına karşın ateist, Marksizmi bilen Pierre, yetmiş bir yaşını görmüştü. Emekli olduğu sosyal işler yöneticiliğinde yanında çalışanları korumuştu hep. Bürokrasiyi, kanunu kuralı bilen gelişkinlikte bilgisini esirgemiyordu kimseden. Ölümcül hastalık bile çıksa daha yaşayacağı yıllar, en azından aylar vardı. Bir gün bile olsa yapılacak işler vardı, bitmezdi. Çakılacak bir çivi, sökülecek bir çürük tahta her daim bulunurdu, istedikten sonra şu ölümlü dünyada ne iş biterdi ne ömür yeterdi. Son bir gün de kalsa inadına yaşanmalıydı, mücadele edilmeliydi. Üzücüydü. Bir dostu, arkadaşı kaybetmenin yanı sıra becerilemeyen, üstesinden gelinemeyen bir bürokratik çıkmazda, nasıl olsa Pierre var, hallediveririz rahatlığı öldü bu intiharın ardından.
Ayten’in, çocuklarının, torunlarının ömrü uzun olsun. Sabırlar…
A. Sefa