Datça’dan Selam Var!
32 Ekim
AÇIKLAMA
Sevgili dostlar.
Dün “parası neyse verelim, bizimle röportaj yapın” diye mesaj atan kadın arkadaş yanlış anlaşıldığını, çok üzgün olduğunu belirterek, “Ben gazetecilikte belli bir ücret veriliyor ve röportaj öyle yapılıyor sanıyordum. Bu işler böyle yapılıyor biliyordum. Amacım kimseye rüşvet vermek değildi. Asla kötü bir niyetim yoktu. İsteğimi yanlış ifade ettim, özür dilerim” dedi.
Samimiyetine inanıyorum ve o paylaşımı kaldırıyorum.
Arkadaşı dinledikten sonra ben de mesleğim adına çok ama çok üzüldüm.
Toplumda medyanın para karşılığı haber yaptığına ilişkin bir algı var demek ki.
Bu ayıp da bize yeter.
20 Ekim
DATÇA BELEDİYESİ’NDEN
VATANDAŞA SANSÜR!!
Bu kez İbibik’ten gelmedi haber.
Bizzat vatandaş ulaştı bize.
Belediye vatandaşına sansür uygulamış.
Evet, CHP’li belediye vatandaşı susturmuş.
Olay şu.
Başkan yardımcısı İnci Bilgin ile meclis üyesi Fatma Tatlı, yeni çocukları doğmuş bir aileyi ziyaret edip, kutluyorlar.
Sonra bu ziyaret belediyenin Facebook sayfasında yayınlanıyor.
Buraya kadar herşey normal.
Bundan sonrası ise resmen ortaçağ kafası.
Vatandaşlar bu paylaşımın altına yorumlar yapıyor.
Kimi alkışlıyor, kimi eleştiriyor.
Eleştiri içeren tüm yorumlar tek tek siliniyor.
Benim de dikkatimi çekmişti.
Eleştiriler alkışlardan daha fazlaydı.
Birden hepsi silindi.
Eleştiri yasak!
Vatandaş, silinen yorumların ekran resmini bize atarak, sitemini iletti.
Olacak iş değil.
Küfür, hakaret olmadıktan sonra bir belediye eleştiriden neden korkar?
Sosyal demokrat olduğunu iddia eden bir partinin yönettiği belediyeye sansür yakışıyor mu?
Bu gereksiz, saçma sapan sansürden başkan Gürsel Uçar’ın haberi olduğunu sanmıyorum.
Çünkü zaman zaman eleştirsek de başkan Uçar’ın kapısı vatandaşa her zaman açıktır ve dertleri, eleştirileri sonuna kadar dinler.
Öyleyse bu sansürün sorumlusu kim?
Sosyal medya hesabını yöneten çalışanlarsa, hemen uyarılsınlar.
Yok, emir daha büyük yerdense, sorumlusu çıksın vatandaştan özür dilensin.
Yakında yerel seçim var.
AKP benzeri yasaklarla kendi ayağınıza sıkmayın.
Yakışmıyor.
DATÇA BELEDİYESİ’NDEN SANSÜRLE İLGİLİ AÇIKLAMA
Datça Belediyesi meclis üyesi Fatma Tatlı aradı.
Ev ziyarareti ile ilgili paylaşımın altındaki bir yorumu İnci hanımla kendisinin sildirdiğini belirtti.
Söyledikleri şöyle.
“O yorumda kadını aşağılayıcı cümleler vardı. Bir kadın olarak bunu kabullenemezdim. Eşim ve çocuğum var. Belediyenin kurumsal sayfasında hakaret ve aşağılama olmamalı. Vatandaş her türlü eleştirisini yapabilir. Yeter ki hakaret, aşağılama olmasın. Eleştiriyi sildirmek aklımızdan bile geçmez.”
Kendisine bu ziyaretlerde yerli/yerleşik ayrımı yapıldığıyla ilgili yoğun tepkiler olduğunu söyledim.
Benim de tanıdığım çok yerleşik vatandaşı da ziyaret ettiklerini açıkladı.
Fatma hanıma açıklaması nedeniyle teşekkür ediyorum.
Belediye sayfası hakaret ve aşağılama olmadan her eleştiriye açıkmış.
Tebrikler.
https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=717853680368688&id=100064321884118&mibextid=Nif5oz
KİM BU İBİBİK?
Datça’da herkesin merakı.
Özellikle belediye binasında müteahhit meclis üyeleri birbirine soruyor.
“Kim bu İbibik?”
Merakları giderelim.
İbibik tek kişi değil.
Çok kişi.
Gönüllülerden oluşan Datça’nın duyarlı insanları.
Dev gibi bir ordu.
Her yerdeler.
Gördükleri, duydukları yanlışları, usulsüzlükleri, talanı bize bildiriyorlar.
Gerekirse fotoğraflayıp, gönderiyorlar.
Biz de araştırıyor, doğru çıkarsa yayınlıyoruz.
Merkezi ve yerel yönetimlerde görevli kimin yanlışı varsa yayınlıyoruz.
Yayınlamaya devam edeceğiz.
Daha yeni başladık.
Datça bir avuç rantçı müteahhitin darphanesi olamaz.
Olmamalı.
İbibik’in işini namusuyla yapan, talana dolana yeltenmeyen, belediyeyi bir araç gibi kullanmayan, kentin kültürel dokusunu koruyan müteahhitlerle işi yok.
Onun derdi yasaları, yönetmelikleri tanımayıp kasasını dolduran, belediyedeki yetkisini cebi için kullanan ve yarımadaların en güzelini beton mezarlığına çevirmeye çalışanlarla.
İbibik savcı ya da yargıç değil.
Hüküm vermiyor.
Yanlışları eleştiriyor, yorumu kamuoyuna bırakıyor.
Bu çizgisinden sapmaz.
Tehdite, baskıya asla boyun eğmez.
Bu yüzden susmaz, susturulamaz.
Unutmayalım.
Mitolojide haberci kuştur İbibik.
Haber getirir.
Bu böyle biline.
DATÇA’DA KAÇAK HAVUZU İBİBİK KAPATTIRDI.
Biliyorsunuz, İbibik vermişti haberi.
Datça Belediyesi’nde müteahhit meclis üyelerinden Volkan Karacaoğlu satmak için yaptığı 3 katlı villanın yanına bir de kaçak havuz koymuştu.
Sonra da meclis toplantısında “Datça’nın su sorunu” ile ilgili gündeme evet oyu vermişti.
Belediye, imar komisyonunun başında bulunan kendi meclis üyesinin yaptığı bu kaçak havuza karşı çıkmamış, adeta göz yummuştu.
Yanlış.
Vatandaş yapsa tepesine binerler, kendilerini görmezden geliyorlar.
Oysa büyük su sorunu yaşayan bu güzelim yarımadada kim yaparsa yapsın, havuza izin verilmemeli.
Bizim İbibik bugün Mesudiye semalarındaydı.
Telaşlı ve şaşkın bir halde geldi.
“Ne bu halin İbibik” diye sordum.
“Hani o kaçak havuz var ya, o kaybolmuş” dedi.
Koskoca havuz nasıl kaybolur arkadaş?
Yer yarıldı da içine mi girdi!
“Hokus pokus, yok oldu kaçak havuz” misali.
Biraz araştırdım.
Meclis üyesi kardeşimiz hatasını anlamış.
Kaçak havuzu toprakla doldurmuş.
Yakında üstünü betonla kapatıp tamamen yok edecekmiş.
Volkan bizim köyden.
Sevilen de bir genç.
Umarım birilerinin sözüyle “seçimler yaklaştı, geçmişimizi temizleyelim” diye yapmamıştır.
Umarım “seçilirsem havuzu tekrar açarım” diye düşünmemiştir.
Umarım vicdanının sesini dinlemiştir.
Keşke kaçağa, kanunsuzluğa hiç yanaşmasaydı.
Keşke İbibik haber vermeden o havuzu yok etseydi.
Yine de, hatasını anlayıp düzeltmesi bile alkışa değer.
Bravo.
Kendi hatasını kendisi onardı.
Tebrik ediyoruz.
Volkan Karacaoğlu’ndan şimdi aynı duyarlılığı limanda işlettiği iş yerinin neden olduğu müzik terörüne karşı da göstermesini bekliyoruz.
Örnek olmalı.
Vatandaşa “balık baştan kokar” dedirtmemeli.
Bir açıklama yaparsa seviniriz.
Noktasına, virgülüne dokunmadan yayınlarız.
İbibik bu işin de peşinde olacak.
Bildiğiniz gibi bu İbibik partisi, makamı fark etmeden kim bir yanlış, hata yaptıysa görüyor, gelip anlatıyor.
Biz de araştırıp yazıyoruz.
Yazmaya devam edeceğiz.
Şunu bir kez daha vurgulayalım.
Ulusal ya da yerel siyasi rekabetle işimiz yok.
Herkese aynı yakınlıkta, herkese aynı uzaklıktayız.
Bu yüzden kimse bizi bir tarafa çekmeye çalışmasın.
Bizim tarafımız Datça.
Bir hatamız, yanlışımız olursa kendimizi tekzip etmeyi, hatta özür dilemeyi de biliriz.
Gerisi laf-u güzaf.
DATÇA’YA YENİ HİZMET: AİLEBOYU BELEDİYECİLİK
İbibik anlattı.
Datça Belediyesi’nde bir “Gelinler Odası” varmış.
“Allah allah” dedim.
Neymiş bu Gelinler Odası?
Araştırdım.
Böyle bir oda yok aslında.
Bu bir kinaye.
Olayın aslı şu.
Datça Belediyesi’nde çalışan bazı kişilerin eşleri bir bir işe alınmış.
Sorgusuz, sualsiz, sınavsız.
Torpil anlayacağız.
En son bir meclis üyesinin eşi de belediyede çalışmaya başlamış.
Sayılarını bilmiyorum ama az değil deniliyor.
Eşler aynı işyerinde.
Aileboyu belediyecilik.
Hatta sırada başkaları da varmış.
Onlara “toptan işe alırsak dikkat çeker, tek tek almamız gerekiyor” deniliyormuş.
İnsanlara ekmek kapısı açmak taktir edilecek bir girişim.
İşsizlere iş imkanı sağlamak alkışlanacak bir olay.
Ama nerede liyakat?
Nerede hak, hukuk, adalet?
CHP Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu genel seçimler öncesi “liyakat” sözcüğünü dilinden düşürmemiş, “bizim belediyelerimizde liyakatsiz kimse çalışamaz” demişti.
Datça Belediyesi’ni kendilerinden görmüyor herhalde.
Biliyorum, bunları yazdım diye CHP’li dostlar sitem edecekler.
Hiç kusura bakmasınlar.
AKP’ye ya da başka bir partiye ait belediyede liyakatsiz işe alınanlar nasıl yazılıyorsa, bu da yazılacak.
Öyle değil mi İbibik?
***
Yine İbibik vermişti haberi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri geçenlerde Datça’ya gelmişti.
Çok kişi kaçak yapılar ve mantar gibi biten tiny houselar için geldiklerini sanıyordu.
Ne gezer.
Beyefendilerin amacı başkaymış.
İşletme ruhsatı ve turizm belgesi olmayan esnafı toplantıya çağırmışlar.
“Turizm belgesi verecekler” diye koşa koşa toplantıya giden 193 esnafı fişlemişler.
Sonra da tek tek işyerlerini “ruhsatsız” diye mühürleyip, kapatmışlar.
Bazılarının işyeri aynı zamanda evleri.
Evlerine girmeyi bile engellemişler.
Esnafa tam bir tuzak.
Herhalde yerel seçimler öncesi esnaf ile belediyenin karşı karşıya gelmesi amaçlanıyor.
***
İbibik’ten şimdilik haberler bunlar.
Gelecek sayıda neler var neler?
Yaptığı kaçak havuzu seçimler öncesi beton ile kapatmayı planlayan meclis üyesi kim?
Arkeolojik bilgileri “bunlar iyi paraya çevrilir” diyerek herkesi şaşkına çeviren, bilim insanlarını hayrete düşüren belediye başkanı aday adayının absürt maceraları.
Çok yakında.
Nasıl eğleniyor muyuz Datça?
16 Ekim
DATÇA’DAN TÜRKİYE’YE; HADİ GARİ
Datça Demokrasi Platformu’nun düzenlediği
yoksulluğa, barınma krizine, ekoloji mücadelesi ve savaş politikalarına karşı
“Hadi Gari” mitingine yüzlerce Datçalı katıldı.
Tüm köylerden traktörlerle, minibüslerle mitinge gelen yurttaşlar önce Demokrasi Evi’nde toplandı, sonra Cumhuriyet meydanına sloganlarla yürüyerek, iktidarın politikalarını protesto ettiler.
Datça’daki muhalif partilerin, sendikaların ve sivil toplum örgütlerinin de yer aldığı mitingde, “Asgari ücret yoksulluk sınırının üstünde olmalı”, “En düşük emekli maaşı asgari ücret kadar olmalı”, “Ormanlar, kıyılar ve doğa talan edilmemeli”, “Çocuklarımız tarikatların eline teslim edilmemeli” , “Sinemanın, müziğin, tiyatronun, edebiyatın üzerinde yasaklar kalkmalı” şeklinde istekler yüksek sesle dile getirildi.
“Seçimlerden umut edilen iktidar değişikliği çıkmadı. Eşitsiz şartlarda
girilen seçimlerde iktidar devletin tüm olanaklarını kullanarak yerini muhafaza
etti. Kullanılan bu olanaklar pek çok sandıkta meşru olmayan sonuçlara imza attı.
Baskı ve adaletsizlik hukuksuzluk ile birleşince iktidarın bekası da sağlanmış
oldu.
Biz bu durumu kabul etmiyoruz. O yüzden bugün burada Hadi Gari diyerek
toplandık.
Hadi Gari, meşru olmayan seçim sonuçlarını kabul etmeyenlere bir çağrıdır.
Hadi Gari, bu düzeni değiştirmek için oy vermekten başka şeyler de
yapılabileceğine olan inançtır.
Hadi Gari, kırılan umutların tekrardan ayağa kaldırılmasıdır.
Hadi Gari, yalnız olmadığımızı görmektir.
Hadi Gari, geleceği kazanmaktır.
Hadi Gari kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz
Dostlar, dört bir tarafı savaşla çevrili bir coğrafyada hızla ateşe doğru
sürükleniyoruz. Dünya büyük güçlerin pazar savaşının bir arenası haline geldi.
Yaşanan ekonomik krizlerin çözümü olarak dünya halklarının önüne bu pazar
savaşlarından başka bir çözüm sunulmuyor. Bu çözüm bizlerin çözümü değildir.
Bizlere dayatılan bu askeri çözüm her birimiz için daha fazla kan ve yoksulluktan
başka bir anlam taşımamaktadır.
Krizleri yaratan halklar değil ama sonucunu nedense hep halklar çekiyor.
Her bir savaş dökülen kan dışında beraberinde yeni bir kriz ile geliyor. Gıda
fiyatları yükseliyor, doğalgaz ve petrol daha kıymetleniyor, kitlesel göçler
artıyor.
Savaşın yol açtığı tüm krizleri Datça’da da sonuna kadar yaşıyoruz.
Nasıl yaşamayalım? İktidar yelkenlerini savaş rüzgarları ile doldurmaya
çalışırken halkın çektiği sıkıntılar umurunda mı?
Bütün bir seçim çalışmasını İHA’lara, SİHA’lara endeksleyen AKP-MHP
koalisyonunun halkın karnını doyuracak bir formülü bulunmuyor.
Geçtiğimiz ay açıklanan Orta Vadeli Program ile gördük ki önümüzdeki üç yılda
ücretler azalır, halka yansıyan vergiler yükselirken yoksullaşma gittikçe artacak.
Buna karşılık şirketlere her tür kolaylık, teşvik, vergi avantajı sağlanacak. İşte
müjde olarak sunulan formül bu. Halkın cebinden al, şirketlerin cebine koy.
Seçimden sonra bunun ilk yansımasını gördük. Katlanan vergiler ile raftaki
fiyatlar bir anda iki, üç katına çıkarken ücretler yerinde saydı ve hızlı bir
yoksullaşma yaşandı.
Bir yanda vergi yükü sırtına binmiş ve geçim sıkıntısı çeken milyonlar, diğer
yanda milyonlar kazanırken bir işçiden daha az vergi veren Dilan Polat, vergileri
silinen Mehmet Cengiz ve benzerleri. Beşli Çete’nin ödemediği vergiler hepimizin
sırtındadır. Onların ödemediklerini biz ödüyoruz.
Açlık sınırı 12.198 TL iken 7500 TL ile bir ay geçinmeye çalışan emekliye bunu
nasıl açıklarsınız? İnsanın onuruna dokunan bu durumun tek sorumlusu IMF
politikalarını uygulayan iktidardan başkası değildir.
İşte o politikalar sonucunda bugün vergiler artarken, ücretler azalmış, sermaye
büyürken halk ekonomik olarak küçülmüştür.
Bu politikaya karşı çıkıyoruz. Ülkede bulunan tüm çalışanlar için yoksulluk sınırı
üzerinde insanca yaşamaya yetecek bir ücret, güvenceli istihdam ve demokratik
bir çalışma yaşamı, eşit işe eşit ücret istiyoruz.
İktidarın kurtulmak istediği bir “çöp” olarak gördüğü emekliler için en düşük
emekli aylığının asgari ücretin üzerinde olmasını istiyoruz.
Emekliler için bir kandırmaca olan “Kök aylık” uygulamasına son verilmeli,
emekli aylıklarında artış, SGK’nın ödediği gerçek aylıklara yapılmalıdır.
En son Gaziantep’te görüldüğü üzere sendikalarında örgütlü işçiler direnerek
kazanmışlardır. O yüzden örgütlenmenin önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.
Sendikalı olan işçilerin çeşitli oyunlarla işten çıkartılması engellenmeli ve bu
yüzden direnen işçiler engellenmemelidir.
Kamu emekçileri, her sendikanın, konfederasyonun kendi üyeleri adına masaya
oturabildiği, başta ILO sözleşmeleri olmak üzere uluslararası sözleşmelerle,
evrensel sendikal hak ve özgürlüklerle uyumlu, grev hakkı ile tamamlanmış
gerçek bir toplu sözleşme hakkına sahip olmalıdır.
Emekli sendikaları statü yasası çıkartılmalı, emeklilerin haklarını korumak için
örgütlenmesinin önündeki engeller kaldırılmalıdır.
Astronomik rakamlara varan kiralar bir yandan barınmayı imkansız hale
getirirken diğer yandan ev sahibi kiracı kavgaları artık ölümlerle
sonuçlanmaktadır. Son bir yılda ev sahibi kiracı kavgalarında 11 kişi hayatını
kaybetmiştir. Bu durumun tek sorumlusu vardır o da AKP-MHP iktidarıdır.
Ekonomideki açıklar kara para ile kapatılmaya çalışılırken ülkenin her tarafında
uluslararası çeteler cirit atmaya başlamıştır. Değişen içişleri bakanı
mafyalaşmayı uluslararası boyuta taşırken eski ve yeni bakanlar arasındaki
hesaplaşma bir çete kavgası gibi sürmektedir. Hukuksuzluk çeteler için uygun bir
ortam yaratırken mafya hakkını arayanlar kadar bir baskıya uğramamaktadır.
İşçiye, emekliye, doğa savunucularına devlet şiddeti uyuşturucu tacirlerine ise
devlet görevlileriyle fotoğraf çektirmek düşmektedir.
Hukukun hiçe sayıldığı bu ortamda çete düzeni devletin karakteri olmuş ve
binlerce insan bu çerçevede haksız yere hapishanelerde tutulmaktadır. Anayasa
mahkemesi kararları, seçim kanunları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
kararları hiçe sayılarak hukuksuzluk normal bir durummuş gibi
davranılmaktadır.
Ama biz biliyoruz ki çeteler, mafyalar ülkede elini kolunu sallaya sallaya
dolanırken binlerce suçsuz insanın içerde olması normal değildir ve milyonlarca
insan tarafından kabul edilmemektedir. Muhalifler işledikleri suçlardan dolayı
değil düşüncelerinden dolayı içerde rehin tutulmaktadır. Bütün siyasi rehinler
derhal serbest bırakılmalıdır.
Bir taraftan çeteleri besleyen devlet diğer yandan tarikatları büyüterek toplumu
din ile baskılamaya çalışmaktadır. Başta çocuklar ve kadınlar olmak üzere din
baskısı ile yüz yüze kalan pek çok insan kendi iradesi dışında bir yöne doğru
sürüklenmektedir.
Okullarda ÇEDES projesiyle çocuklar tarikatların kaderine terkediliyor.
Aile hukukunu yeniden ele almak adına Medeni Yasanın lağvedilmesi, dini
hukukun uygulanması gündeme getiriliyor.
Her fırsatta kız çocuklarının evlendirilmesini yasallaştırmaya çalışılıyor.
Laiklikten de özgürlükten de vazgeçmeyeceğiz. Dinin yoksulluğun
yaygınlaştırılma ve normalleştirilme aracı olarak kullanılmasına izin
vermeyeceğiz. İnançların özgürce yaşandığı, dinin baskı unsuru olarak
kullanılmadığı bir ülke istiyoruz.
Kadınlar bu ülkede her gün öldürülüyor. Kadın cinayetleri, çocuk istismarı
davalarında failler aklanıyor. Yargı kararlarının her alanda olduğu gibi
adaletsizliği meşrulaştırmalarına asla sessiz kalmayacağız.
Kadınların güvencesi İstanbul Sözleşmesi geri gelecek, 6284 uygulanacak.
Sermaye insan kadar doğayı da rant ve sömürü aracı olarak görmektedir. Bunun
sonucu olarak ormanlar yağmalanmakta, kıyılar talan edilmekte, iklimler
değişmektedir.
Küresel ısınma ve iklim krizini yaşarken, iklim adaletsizliğinin tüm yükünü
dünya halklarıyla birlikte hala bizler yükleniyoruz. Zeytin yok, badem yok, üzüm
yok. Veriler bu sorunlarla daha sık karşılaşacağımızı gösteriyor. Suyumuz
giderek daha aşağılara kaçıyor ve ağaçlarımız, bitkilerimiz bu derinlere
uzanamıyor, ölüyorlar.
Akbelen’de yaşanan orman talanı ile kıyılarımızda adım atacak yer bırakmayan
azgın şezlong rantı ya da Datça halkında huzur bırakmayan gürültü terörü
birbirinden bağımsız değildir. Şirketlere ve sermayeye dayalı düzen kamu
çıkarını hiçe saymaktadır. Ekolojik kriz tarımdan yaşama her alanı vururken
etkiyi arttıran kâr düzenidir.
Gün geçmiyor ki bir film, tiyatro yasaklanmasın ya da sansüre uğramasın. Bu
yasaklar toplumun beynine vurulmuş zincirlerdir. Bu durumu kabul etmiyoruz.
Düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmalı, polisiye müdahaleler
son bulmalıdır. Yasaklar yasaklanmalı, kaldırılmalıdır. Her türlü sanatsal
üretimin toplumla buluşabilmesi için tüm olanakların sağlanması yasal bir görev
olmalıdır.
İnsanca yaşayabilmek için mücadele etmekten başka bir şansımız
bulunmamaktadır. Bu yüzden istemek yetmez bu talepler için mücadele etmemiz
gerekir.
İktidar bugün mücadele ederek kazanılmayacağının inancını yaymaya çalışıyor.
Hile, hurda ile kazanılan seçimleri bunun için örnek olarak gösteriyorlar. Ama biz
biliyoruz ki ne bu iktidar ne de seçimler meşrudur.
Ve de biliyoruz ki direnenler kazanıyor.
Aynı Gaziantep’deki işçiler gibi.
O yüzden Hadi Gari direnişe…”
14 Ekim
DATÇA’DA BİR CANİ DOLAŞIYOR
Karaköy’de bir cani var.
Eli satırlı bir cani.
Henüz bir aylık iki yavru kediyi satırla parçaladı.
Başlarını, gövdesini, ayaklarını parça parça etti, bir evin bahçesine attı.
Fotoğraflar öylesine kötü ki, bakınca insan insanlığından utanıyor.
Çünkü bunu yapan asla bir insan olamaz.
Korkunç bir cinayet bu.
Vahşice işletmiş bir cinayet.
Güvenlik güçlerinin bu caniyi hemen bulması gerekiyor.
Hemen.
Bunu yapan sapık ruh iki gün sonra başka sokak hayvanlarını, hatta insanları bile satırla parçalayabilir.
Jandarma, emniyet göreve.
CANİ YAKALANDI
Karaköy’de iki yavru kediyi satırla parçalayıp komşusunun bahçesine atan şahıs yakalandı ve suçunu itiraf etti.
Datça Kaymakamlığı’na ve jandarma ekiplerine teşekkürler.