10-11-12 NİSAN 2024
Koza Dağcılık Kültür Sanat Derneği, ramazan bayramı tatilinde Burdur bölgesine kültür turu programını açıkladı. Kısa sürede bir otobüsü dolduracak katılımcı eklendi. Dernek sorumlusu Mahmut Varol organizasyonu ile 45 kişi bir araya geldi. Tanem Travel sahibi rehberimiz Erkan Tali bölgede bize katılacaktı. İki kaptan ile birlikte 48 kişilik bir ekibimiz oldu.Grupta, çocuklar, gençler, yaşlılar, değişik meslekten insanlar vardı.
Bu tür seyahatlerde, yalnız kadınlar seyahat eder ama yalnız erkekler pek olmaz. Koza gezilerinde yalnız erkeklerin rahatça gezilere katıldığına şahit oldum. Her şey çok planlı, insanlar çok uyumlu, uzun yıllar tanışıyor gibiler. Dayanışmanın, sevgi, saygının harmanlandığı Koza ahlakı oluşmuş.
Gece 01 de Bursadan başlayan gece yolculuğumuz,ihtiyaç molaları dışında uyuyarak geçti. Sabah uyandığımızda Salda gölü kıyısında,kahvaltı yapacağımız Gabak köyüne çok yakındık.
Gabak Dayının Yeri kahvaltı yapacağımız mekandı. Vardığımızda kahvaltılar masalara yerleştirilmiş, çaylar demlenmişti.
Sabah kahvaltısı ile gün ve gezi başlıyor..
Salda gölü kıyılarını dolaşıyoruz. Bazı bölgelere girişi engelleyen bariyerler koymuşlar.Bir alanda konaklamak için bungalov benzeri yapılar var. Girişe uygun bir yer bulup kıyıya ulaştık. Göle giren arkadaşımız olmadı. En fazla ayakları, bacakları suya sokmak, elimizi yüzümüzü yıkamak eylemlerini yaptık. Beyaz kumların doğal görüntülerinin farklılaştığını gözlemledik. Gölün ve kumsalının çektiği eziyetleri basından hepimiz duymuştuk. Çok şaşıracağımız bir durum yoktu.
Salda Gölü.
Salda gölünü hüzünlü halin de bırakıp, Lavanta bahçeleri ve doğal yaşam parkına doğru yola çıktık.
Hayranlıkla gezdim, dinledim, alışveriş yaptım. Görülmesi gezilmesi, en azından internet sitelerinin ziyaret edilmesi için tanıtıcı bir yazılarını paylaşıyorum.
”Uzun yıllardır Burdur’un Yeşilova ilçesine bağlı Akçaköy’de yaşayan ailesi ile birlikte, doğa ile başbaşa bir çocukluk geçiren Öztürk Sarıca’nın ve Lisinya’nın hikayesi ilk gördüğü andan itibaren çok etkilendiği “Ardıç” ağacıyla başlar.En olumsuz şartlarda yaşama,direniş ve dayanıklılığın simgesi, olarak gördüğü Ardıç Ağacının suyu ne kadar az tükettiğini, en kıraç yerden en sulak yere kadar her yerde yaşamı sürebileceğini, insanları gölgesinde ağırlayıp, uğurladığı zamanları görür. Biraz büyüyüp kitap okumaya başlayınca Ardıç Kuşları ve Ardıç Ağacı arasındaki mükemmel uyumu öğrenir. Yere dökülen ağacın tohumları ardıç kuşunun sindirim sisteminde hayat bulur ve dışarı atılarak toprağa karışan bu tohumlar çimlenir.
Doğadaki tüm canlı ve cansız varlıklar arasındaki sonsuz uyumu,özellikle son 30 yılda doğanın kirlenmişliği ve bunun yansıması olarak da ortaya çıkan kanseri gören Sarıca, kendini adadığı doğal hayatın sürmesi ve gelecek nesillere aktarılması için kolları sıvamaya karar verir.
Lisinia Doğa Projesi’nin temelleri doğa gönüllüsü Veteriner Hekim Öztürk Sarıca tarafından 2005 yılında Burdur Gölünün kıyısında atılmıştır. Bölgenin eski çağlardaki adı olan Psidya’nın en önemli şehirlerinden biri Lisinia’dır, merkez adını buradan alır. (Lisinia: Doğan ve batan güneşin,ay ışığının sudaki parıltısı anlamına gelir.) “
Lisinia Doğa Parkı Veteriner Hekim Öztürk bey sunum yapıyor.
Sonrası yolumuzun üzerinde İnsuyu mağarasına uğradık. Alanya’da Damlataş, Turhal’da ki Ballıca mağarası gibi. Bir dönem içerisinde göl varmış. Suyu olmayan dilek havuzu hala var. Bölgedeki suların yok olmasının en bariz örneği, mağaranın içindeki gölün bile yok olması.
Göller bölgesi diye anılan bölgede bazı göller ya kurumuş, yada Burdur gölü gibi küçülmüşler.
İnsuyu mağarasını özel bir işletme çalıştırıyor. Müze kart yada altmış beş yaş muaflığı yok. Bizim girişimiz esnasında kişi başı elli tl alıyorlardı.
Günün son ziyaretini tarihi Sagalassos antik kentine yapıyoruz. Rehberimiz Erkan Tali otobüs de anlatımlarına devam ediyor. “Antik kentler içinde günümüzde üç tanesinin çeşmelerinden sular akmaktadır. Onlardan birisi de Sagalassos, merakımızı artırıyor. Antik çeşmeden su içeceğiz.
Sagalassos antik kent
“Sagalassos :
Ak Dağların yamaçlarına inşa edilmiş ” Pınarlar ” kenti..
Sadece Pisidialıların yerleştiği küçük bir kent değil, aynı zamanda en gözü pek savaşçıların yaşadığı kent..”
Pınarlar kenti. Diğer adıyla ,Ağlasun, anadolunun güzel bir kasabası. Ünlü şair Hasan Hüseyin Korkmazgil, Ağlasun Ay Şafağı şiiri, kitabına da ismini vermiştir. Eşi Azime Korkmazgilin memleketidir. Bir dönem yaşadıkları bu şehre bir şiir kitabı bırakmışlardır.
“Yaz gecelerinde bir eski zaman heykelinin direnen yalnızlığıyla dikilip o insan topraklarda dokundum zamanın soğuk etine.
Seslenen kim?
Gelen ne?
Kan mı gelincik mi ateş mi gül mü?
Nedir ayrılık.
Nedir bu som kayalardan geçen bu gölge?
Gölgeler…
Gölgeler…
Ve tuz dağı gözyaşı.
Ağlasun ayşafağı…
Ağlasun ayşafağı…”
(HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL)
Bugün de akşam oldu. Bayram nedeniyle çoğu işletme kapalı. Yemek yiyeceğimiz Taş oda isimli restaurant şehir merkezinde, kapalı. Aynı firmanın üniversite içerisinde bulunan Lavanta tepesi otelin restaurantında gidiyoruz. Sunum ve yemekler gayet güzel. Alkol yok, meşrubat çeşitleri çok fazla.
Konaklama şehir merkezinde Atam hotel. İsmi sahibinden geliyor, farklı anlaşılmasın.
Otelde alınan kahvaltı sonrası Kibyra antik kentine doğru yola çıkıyoruz.
Kent girişinde bizi karşılayan görevli çok heyecanlanıyor, güzel bir konuşma yapıyor. Yabancıları görmeye alışık, karşısın da bir otobüs dolusu Türkiyeli görünce şaşırıyor. Bu dağın başına gelen bu akıllılar neyin nesidir. Bakıyor, yaş ortalaması çok genç değil. Bizi ödüllendirmeye karar veriyor. Otobüsün bizi zirveye bırakmasına izin veriyor. Bizi bıraktıktan sonra otobüs park yerine dönüp bizi bekleyecek. Grup yukarıdan aşağıya kolayca şehri gezecek. O bayırları biz bir günde ancak çıkarız. Öbür gün geri dönmemiz lazım. Çok geniş bir alana yayılmış, bu haliyle bile ne çok yorulduk.
Takdirimizi ve alkışımızı hak eden bu görevli, konuşmasında “ Yiğit insanlar ve güzel atlar ülkesine hoşgeldiniz.” “ Bugün şehrin kapısına otobüs ile geldiniz. Eğer çağlar da gelmeye çalışsaydınız, 45 kilometrekare bir gölün üzerinden kayık ile gelecektiniz.”
Bu konuşma bölgenin kuraklık ve susuzluk tehlikesini gözler önüne seriyor.
Kibyra: ” Gladyatörler Kenti ” ..
Ardıç ve sedir ormanlarıyla kaplı, 1350 metre yüksekliğe kurulmuş, Gölhisar ovasının batı yamacına hakim 2 bin 300 yıllık bir kent.
9.000 kişilik stadyumu, orkestrasında dünyada bir benzerinin daha olmadığı Medusa mozaiği ile kaplı odeionu ,Roma hamamı, agoraları, kolonlu caddesi, 9 bin kişilik devasa tiyatrosu, yeraltı oda mezarları ile mutlaka ziyaret edilmesi gereken ” Gladyatörler Kenti.
Kibyra Antik kenti stadyum.
Kibyra antik kentini öğle kadar bitiriyoruz. Şehir merkezine yola çıkıyoruz. Burdur Taş Oda restoran kafede mola verip dinleniyoruz. Grup da çocuklar var. Acıkırlar, yemek isterler, onları dikkate alıyoruz.
Akşama kadar Mehmet Akif Ersoy Kültür Evi ve Burdur Arkeoloji müzesini geziyoruz. Müzede eserlerin orjinal oldukları görülüyor. Dikkat çeken eserlerin önünde bir koruma yok. İnsanlar dokunuyor, çarpıyor, aralarına giriyor. Yabancı müzelerde görevliler, alarmlar vardır. Eserlerimiz bizler gibi korunaksız . “Ölen ölür kalan sağlar bizimdir”
Mehmet Akif bu şehirde yaşamış. Cumhuriyet sonrası Burdur milletvekilliği yapmış. Burdur’da üniversiteye ismi verilmiş.
Akşam yemeği dışarıda yenecek. Otobüs ile şehrin tepe yerinde ağaçlar içinde Susamlık Restorana gidiyoruz. Şehir manzaralı güzel bir yer. Canlı müzik eşliğinde yemek servisi başlıyor. Her türlü içecek var.Yemekler ve sunum gayet güzel. Yemekler tur fiyatının içinde, içmek isteyenler ekstra istediğini alıyor. Masa oturuş düzeni ona göre şekilleniyor.Şarkılar eşliğinde güzel bir gece geçiriyoruz. Başka müşteriler olsada çoğunluğu oluşturuyoruz. Alkışlar arasında Meral hanımı sahneye çıkarmayı başarıyor, kısa süreliğine yönetimi ele geçiriyoruz. Grup Meral hanımın şarkılarını otobüsde dinlemeye alışık.
Geceleme aynı yerde Atam oteldeyiz.
Üçüncü gün otelde alınan kahvaltı sonrası, Burdur Doğa Tarihi müzesini görmeye gidiyoruz. Müze kart geçerli. Çok büyük bir alan değil. İki katlı eski bir kiliseyi müze yapmışlar.
Otobüsteki yerlerimizi alıyoruz. Artık Burdura veda zamanı geldi. En kestirme yollardan Bursaya doğru yola çıkıyoruz.
Yolumuzun üzerinde Yenicekent Tripolis Kazı sahası var. Kazılar devam ediyor, ortaya çıkacak çok tarih var.
Tripolis antik kenti.
“Tripolis: Yeni Keşiflerin Peşinden ..!
Eğer yeni bir yerleri Keşfetmek gibi bir hedefiniz varsa Tripolis kesinlikle muhteşem bir alternatif…
Üç bölgenin kesişim yerinde kurulan “Üç Şehir” anlamındaki antik kent..
Pamukkale Hierapolis 20 km uzaklıktaki antik kentte: tiyatro, hamam, şehir binası, kale, surlar ve su yolları görülebilecek yerler.
Lidya şehirleri arasında yer almasına karşın Frigya ve Karya bölgelerine ulaşımı sağlayan önemli sınır, ticaret ve tarım merkezi.” rehberimiz Erkan Tali’nin anlatımları.
Hava çok sıcak, yağmur yağsa rahatlayacak. Yorulduk, acıktık. Yakında bulunan Buldan şehir merkezine otobüsümüz yol alıyor. Rehberimiz buranın otlu, etli, kaşarlı pidesini yemenizi tavsiye ederim diye açıklıyor. Otobüse çarşı içinde zorbela yer bulunuyor.Pidecinin yolunu tutuyoruz. Bu da ne!, iğne atsan yere düşmez. Bizden önce bir otobüs daha gelmiş. Özel araçları ile de gelip geçenler uğramış. Nasıl bir yol güzergahında ülkenin her yerinden insanlar pide yemeye gelmiş. Anlaşılan fazla seçenek yok. Bir saat civarında yoğun uğraşlar ile pideye kavuşuyoruz. Bazı arkadaşlar mücadeleyi terk edip başka arayışlar içine giriyorlar.İçerisi dolu, dışarıda dükkanın önünde bir aile oturuyor. İzin isteyip masalarına oturuyoruz ama sipariş alacak garson bulmak o kadar kolay olmuyor.
Çarşıdan alışverişler yapılıyor. Tekstil ürünleri çok fazla, peynir, tahin alınması önerilen ürünlerden.
Buldan Çarşı.
Buldan çarşı meydanında otobüse biniyoruz.
Son uğrak yerimiz, antik Sardes kenti olacak. Müze alanı kapanmadan Salihliye ulaşmaya çalışıyoruz.
Sardes antik kenti ören yerlerini geziyoruz. Daha önce gezdiğim bir kent olduğu için yolları biliyorum. Yine de rehberimiz Erkan Talinin anlatımlarını kaçırmak istemiyorum.
“Sardes: Anadolu Belleğinin Peşinden…
Stratejik ticaret yollarına sahip olan bir iç Ege krallığı, Paktalos Nehrinden gelen altın ve verimli tarım arazilerine sahip olmanın avantajları ile gelişmiş ve MÖ 6. yüzyılda Anadolu ve Ege’nin en güçlü devleti haline dönmüştür….
Adım adım Ege Tarihinin peşinden gidiyoruz..”
Sardes antik kenti. Artemis tapınağı.
Ahmetli, Gölmarmara üzerinden Akhisar çevre yoluna çıkıyoruz. Gelirken eski yollardan gelmiştik.
Bursa’da toplu ulaşım araçları kapanmadan önce olmalıydık.Arkadaşlarımızın evlerine ulaşmaları önemliydi. Yolu kısaltmak adına otobandan gitmeye karar verildi. Susurluk civarında bir mola ile saat onbir civarında Bursa’ya geldik.
Otobüs yolculuğu Akhisar- Bursa otoyolu.
Toplu ulaşımı kullanan arkadaşlar rahatlıkla evlerine ulaştı. Whatsapp grubunda evine ulaşanların mesajları peş peşe gelmeye başladı. Teşekkürler, memmuniyetler, sevgi sözcükleri çoktu.
Katılanlar çok beğendiklerini yazıyor, başka gezilerde buluşma temennileri açıklıyorlardı.
Gezi sonrası bir süre antik kentlerin büyüsü bizimle yaşıyor. O zamanda kocaman taşları nasıl kaldırdılar, taşıdılar.
Gezi boyunca o devasa binaların altından antik insanlar bize sorular sordular. “Ey dünyalılar, benim elimde teknolojik aletler yoktu. İlkel gördüğün aletlerle bunları yaptım.” “Senin elinde her türlü teknoloji var, sen ne yaptın, anlat bakalım”. Arkamızdan bağırmaya devam ediyordu “Bir şey yaptığın yok. Doğayı ve canlıları yok ediyorsun, ayağını denk al, içecek su bulamayacaksın”.
Gezi akrabalarıma sevgiler, saygılar. Koza Dağcılık Kültür Sanat Derneği adına organizasyonu yapan Mahmut Varol’a, rehberimiz Erkan Tali ve emeği geçen bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum.
Başka bir gezi de buluşmak dileğiyle sağlıcakla kalın, hoşçakalın.