Çok üzüldüm, çok örselendi yufka yüreğim, ve çok uğurlamalar arkasından güle güle diye sallandı ellerim. Üstelik her gitmelerin ardından erozyona uğruyordu içim. Sonrası acının at koşturduğu koca bir boşluk. Uzay boşluğu gibi öylesine sonsuz. Ve acının hüküm sürdüğü boşlukta ben ve yıkılan hayallerim el ele.
Belkide çok acıyorum kendime, belkide ajitasyon çekiyorum yine kendime. Bilmiyorum bazıları buna efkar diyor. Sonra koca koca masalar kuruluyor, boy boy renk renk içkiler, araklar diziliyor karşına az konuşan çok dinleyen, çok dinleyince çok içen arkadaşların oturuyor. Fonda arabesk müzik. Sözlerin titrek ve öfkeli anlatıyorsun! Anlatıyorsun “olur mu be.. Beni nasıl bırakır gider abi? Ben bırakılacak bir adam mıyım be, söylesenize bırakıp gidilecek bir adam mıyım? Yapmayacaktı bunu bana Yapmayacaktı..
Karşında ki Arkadaşların seni dinliyor ve onaylıyorlar gibi başlarını sallarken bir yandan da içerler içerler. Sen efkar dan sarhoş olurken onlar şişenin dibini bulmuşlardır.
Çok teselli etmişimdir kendimi.
Bazen altılı nın son ayağında yattığım zamanlar, bazen de tek rakamla sayısalı, piyangoyu kaçırdığım zamanlar. “oğlum diyordum kendi kendime. Sende zaten şans olsa bu hallerde olur muydun? Ne aşkta güldün, ne de para da” sonra yine bir acıma duygusu kendime, yine tekrarlanan ritüelller. Tam bir paradoks yani.
Bazıları yağmur bulutlarını hep başının üstünde taşır derler. Doğruysa bu ben olmalıyım. Tam otobüs durağına yetişmiş iken hareket eden otobüs hep beni bulur mesela. Yada bankada sıra beklerken sistem çökmesinin bana denk gelmesi gibi (sistem çökmesi ne saçmalıksa artık) yada fırında ekmek sırası beklerken hamur bitmesi gibi.
Yada yeni bir sevgili yapmışsındır ilk buluşma da ona eski sevgilisinden telefon gelmesi gibi. Yada yine ilk buluşmaya gittiğinde giydiğin beyaz gömleğe ketçap dökülmesi gibi.
Ketçap dökülmesi en kötüsüdür biliyor musun? Kıza rezil olmayı bırak, göğsünde koca bir lekeyle dolaşır durursun. Kan lekesine benzetip acıyanlar mı dersin, ketçap lekesi olduğunu anlayıp iğrenç iğrenç bakanlar mı dersin.
Yeri gelmişken buradan lokantalara, Cafelere seslenmek istiyorum “kardeşim lütfen masaya koyduğunuz ketçapların kapaklarını sıkın”
Ben niye böyleyim? niye bu kadar hassasım? Niye bu kadar duygusal ve şapşalım anlamış değilim. İnsan seyrettiği eski siyah beyaz Türk filmlerinde sonu kötü biten, kavuşamayan sevgililere ağlar mı ya?
Yada sevgili değil de hayallerine kavuşamayan bir son izlediğinde ağlar mı? Tarık Akan ve Halit Akçatepe’nin oynadığı “canım kardeşim” filminin sonunu hatırlıyorum. Kan kanseri çocuk evde bir televizyon olsun istiyor da abisi (Tarık Akan) bir televizyon çalıp eve getiriyor kardeşine “sen uyu ben anteni kurup seni uyandıracağım” diyor ve ve çocuk televizyonu izleyemeden, uykusunda can veriyor ya işte o sahnede de çok ağlamıştım. Yürek işte dayanmıyor elde değil.
Birde tuttuğum takımın son maçta şampiyonluğu kaybettiği zamanlar hırsımdan ağladığımı hatırlıyorum. Sonra soluğu birahanede alırdım. Peş peşe devirir idim şişe şişe biraları. Her biradan sonra tuvalete gitmeler, işerken üstüne başına sıçratma lar (hangi erkek sarhoşken işeyip de üzerine sıçratmaz) çenem düşerdi sonra hiç tanımadığım insanlarla sarhoş muhabbeti etmişliğim de çok olurdu. Tüm hesabı benim ödediğim de. Peşinden Sonra ki ay da hesap kitap tutmalar falan. Yada bol haydari li sarhoş öpüşmeleri, ilk sevişme de erkenden gelmeler! Bünye hassas ben ne yapayım.
Aslında tüm bu çorba gibi hallerimi saymazsak eğer bende herkes gibi bu ülkede yaşayan ortalama bir insanım. Vergiye tabi, karın doyuracak kadar para anca kazanan, akşamları televizyon karşısında pinekleyen, her zam haberinde iktidara saydıran sıradan bir insanım. Ha sokak kedilerine çok üzülürüm bir de köpeklere. Kış günü dalda üşümüş serçeye, ve en çok da Ayakkabısı yırtık çocuklara üzülürüm. İçin için ağlarım kimseler duymadan sessizce. “lan oğlum bu dünya neden böyle boktan” diye bağırıp isyan ediyorum kendi kendime ve bu isyanın tek başına olduğunda bir işe yaramadığını bildiğim halde. Yanisi koca bir yalan, aldatma içinde debelenen bir hayat. Bakalım nerede nasıl son bulacak?
Bak yine dertlenip içlendim ben. Hazır hava güzelken bir kaç bira alıp güzel bir ağaç altı na çökeyim. Kuşlar kafamın üstünde konser verirken bende gelmişe, geçmişe diye küfürler edip içeyim.
Fonda bir türkü çalsın “ben yoruldum hayat”…………
İ. Akan