Fırtına, yağmur, dolu ve selden sonra
Deniz yosunlarıyla tıka basa sahil,
Hırçınlığına gem vurmuş hatıralar gömülü deniz,
Karşıda karaltı halinde adalar,
Işıkları yanar söner İstanköy.
.
Karanlıklar içine saklanmış
Esrarengiz havasında Bodrum Kalesi
Hiç aralıksız göz kırpan
Sadık dostumuz Karaada Feneri.
.
Gökte pamuk yığını bulutlar
Arasında saklambaç oynayan dolunay.
.
Fanus lambaları başı öne eğik
Sadece dibini aydınlatıyor.
Loş, ıslak ve ıssız sokaklarda,
Ayak sesleri bir davul gibi patlıyor
Yürümeye korkuyor insan.
.
Uzaklarda öten horozun sesi,
Yalnız olmadığını hatırlatan köpek havlamaları,
Bekçi Mustafa’nın nağmeli düdük sesi,
Asayiş berkemal.
.
Işığı loş bir direğin altında
Yalnızlığımı paylaştığın bir bankta denizi seyretmekteyim
Deniz hemen üç adım önümde.
.
Kıyı, fırtınanın hediyeleriyle bezeli,
Kuruyunca çocuklara döşek olacak erişteler ve
Üzerinde denizin karaya tükürdüğü kırık dökük eşyalar sergisi.
.
Başımı kaldırıyorum
Dolunay gülümsüyor yüzüme,
Etrafında topladığı yıldızlara beni gösteriyor.
Dost oluyoruz hemencecik,
Anlıyor beni, dinliyor beni,
Dertleşiyoruz sözsüz lakırdısız.
.
Mehtabın elmas taneleri,
Dalgaların ritmine kaptırıp kendini
Sessiz sessiz raks ederek
Ayak ucuma kadar uzanırken
Yağmurun hediyesi soğuğu
İliklerime kadar işletse de rüzgâr,
Mehtabın arkadaşlığı ile öyle ısınmışım ki,
Gitmeyeceğim diye diretiyorum.
.
Sokak lambalarının yarı aydınlattığı sahilde
Fırtınadan kaçmış, soluğu karada almış tekneler.
Korkmuş, suskun, uyuyor.
.
Denizle aynı seviyede tahta bir iskele
Ve ucunda bağlı dayı pozlarında bir tekne
Savaştan galip çıkmışçasına mağrur, yorgun ve pervasız.
Hiç kımıldamadan duruyor.
.
Tenha sokaklarda yankılanan
Balıkçıların çizme sesleri,
Öksürür gibi boğuk boğuk.
.
Çalışan motorların tan tan sesleri
Egzozdan fışkıran kıvılcımlar,
Gökyüzüne saçılan yaylım ateşi,
Ekmek parasına koşan balıkçılar.
.
Paspasını denizde yıkayan,
Yusuf amcanın fırınında hareket var,
Sabaha ekmekler yetişecek,
Çok demli çaylar eşliğinde.
.
Yıl bin dokuz yüz yetmiş dört
Aylardan Şubat
Bodrum’da bu gece
Saat sıfır dört otuz.
.
Saygılarımla…Ali DİZDAR